Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Allah Subhanehu ve Teala’ya hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Salat ve selam nebilerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve selam ve bütün nebilerin üzerine olsun.
Rabbimize şükürler olsun ki, şirkin ve küfrün ayyuka çıktığı şu zamanda bizleri İslamla şerefli kıldı. İlimleri ile bizleri aydınlatan kardeşlerimiz ümmete faydalı olmak niyetiyle Minhâc Dergisini çıkartmaya niyet ettiler ve bizlere de acizane bu dergide bir köşe ayırdılar. Allah Subhanehu ve Teala’ya sığınarak ve ondan yardım dileyerek derim ki:
Allah Subhanehu ve Teala yüce kitabında şöyle buyurmaktadır: “And olsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının” diyen bir Resul gönderdik…” (Nahl, 36)
Bu ayeti kerimeden yola çıkarak Rabbimizin Rasullerinden Ulul Azım olan beş Rasulün kıssalarını, o Rasullerin Tevhide davetlerini, şirk ve müşriklerle olan mücadelelerini ümmetin yavrularına anlatmayı istedim. Sırasıyla Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed – salat ve selam üzerlerine olsun – kıssalarını anlatacağım.
Gelin beraber Ulul Azm Resullerin ilki olan Nuh (as)’ın, yeryüzünde şirkin ilk ortaya çıkışıyıla başlayan mücadelesini, Onun 950 senelik davasını okuyalım…
Adem (as)’dan Sonra: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Allah Subhanehu ve Teala , Adem (as)’ın zürriyetini bereketli kıldı. O’nun zürriyetinden birçok erkek ve kadın dünyaya geldi. Dünyaya yayıldılar, çoğaldıkdıkça çoğaldılar. Eğer Adem (as), dünyaya geri dönüp zürriyetini görseydi onları tanıyamazdı. Ona “Bu, senin zürriyetindir, ey Adem!” denilseydi çok şaşırır ve “SubhanAllah! Bunların hepsi benim çocuklarımmı? Bunların hepsi benim zürriyetimmi?” derdi.
İnsanlar, babaları Adem (as)’ın dini olan İslam dini üzereydiler. Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet ediyorlar ve ona hiçbir şeyi ortak koşmuyorlardı. İnsanlar tek bir ümmetti. Babaları Adem (as), Rabbleri Allah Subhanehu ve Teala idi.
Şeytanın Kıskançlığı: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Ancak şeytan ve zürriyeti buna nasıl razı olurdu? İnsanlar Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet etmeye, tek bir ümmet olmaya ve ihtilaf etmemeye devammı edeceklerdi? Hayır! Bu asla olmayacak! Asla olmayacak! Adem’in zürriyeti cennete, şeytanın zürriyeti cehenneme girecek öylemi? Allah Subhanehu ve Teala onu, Adem (as)’a secde etmedi diye kovup lanetlemedimi? O Ademoğullarından intikam almalı değilmiydi ki, onlarda onunla birlikte cehenneme girsinler. Elbette bu olmalı! Olacak da!
Şeytanın Fikri: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Şeytan insanları, putlara ibadet etmeye çağırmayı düşündü. Böylece onlar, cehenneme girecekler ve cennete asla girmeyeceklerdi. Şeytan, Allah Subhanehu ve Teala’nın kendisine ortaklar koşulmasını affetmeyeceğini, bunun dışındaki tüm günahları ise, isterse affedeceğini biliyordu. Bu sebeple şeytan insanları ebediyyen cennete girmesinler diye Allah Subhanehu ve Teala’ya ortaklar koşmaya çağırdı. İlk şirkin temelini atacaktı şeytan…
Ancak bunun yolu neydi? Nasıl olacaktı bu? İnsanlar, Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet ediyordu. Eğer o, insanlara gitse ve ‘’Allah’a ibadet etmeyin, putlara ibadet edin.’’ dese insanlar onu dövecekler, ona sövecekler ve ona ‘’Allah korusun. Rabbimize isyanmı edeceğiz? Putlara mı tapacağız? Gerçekten sen, taşlanmış şeytansın! Gerçekten sen, pis bir şeytansın!’’ diyeceklerdir.
Şeytanın Hilesi: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Ancak şeytan insanların kafalarına girecek kapıyı bulmuştu. Allah Subhanehu ve Teala’ya gece gündüz ibadet eden ve O’nu, çok çok zikr eden salih kimseler vardı. Allah Subhanehu ve Teala’yı çok seviyorlar, Allah Subhanehu ve Teala’da onları çok seviyor, dualarını kabul ediyordu. İnsanlarda onları seviyor ve onlara karşı saygıda kusur etmiyorlardı. Şeytanda bunu çok iyi biliyordu.
Bu salih kişiler öldüler, Allah Subhanehu ve Teala’nın rahmetine kavuştular. Şeytan, insanlara gitti ve bu salih kişilerin meziyetlerini saydı. Şöyle dedi: “Falan, falan ve falan kişiler nasıl insanlardı? SubhanaAllah! Elbette onlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın adamları, Allah Subhanehu ve Teala’nın dostlarıydı. Onlar dua ettiklerinde mutlaka kabul olunurdu. Birşey istediklerinde de mutlaka onlara verilirdi.”
Salih Kişilerin Resimleri: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
Şeytan şöyle dedi:
- Onların ölümüne üzüldünüz mü?
- Onları arzuluyor musunuz?
- O halde neden her gün onlara bakmıyorsunuz?
- Onlar ölüp gitmişken bu nasıl olacak? Nasıl onları göreceğiz?
- Onların resimlerini yapın. Her sabah kalktığınızda onların resimlerine bakarsınız?
Şeytanın bu fikri, insanların hoşuna gitmişti. Derhal salih kişilerin resimlerini yaptılar. Hemen her gün bu resimlere bakıyorlardı.
Resimden Heykele: Nuh aleyhisselâm ve Gemisi
İnsanlar, belli bir müddet sonra resim yapmayı bırakıp heykel yapmaya başladılar. Salih kişiler için bir çok heykel yaptılar. Bu heykelleri, evlerine ve ibadet ettikleri yerlere yerleştirdiler. Hal böyleyken Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet etmeye devam ediyorlar ve hiç kimseyi ona ortak koşmuyorlardı.
Bu heykellerin, salih kişilerin heykelleri olduğunu biliyorlardı. Bunların, fayda, zarar ya da rızık vermeyen aciz taş parçaları olduklarınıda biliyorlardı. Ancak onlar, bu heykellere karşı saygı gösteriyorlardı. Çünkü onlar, salih kişilerin heykelleriydi. Zamanla bu heykeller çoğaldı. Bunlara karşı gösterilen saygıda arttı. Her ne zaman aralarından salih bir kişi ölse, derhal onun heykelini yapıyorlar ve o heykele o salih kişinin ismini veriyorlardı.
Heykelden Puta:
Bu ilk nesil gitti. Onların evlatlarının çocukları, babalarının, bu heykellerle karşı büyük saygı gösterdiklerini görmüşlerdi. Onların, bu heykeller karşısında boyun büktüklerini ve onlara karşı ruku eder gibi eğildiklerini görmüşlerdi.
Çocuklar, babalarının yaptıklarına ilavelerde bulundular ve sonunda onlara secde etmeye, isteklerini onlardan istemeye ve onlar için kurban kesmeye başladılar. Putlar, işte bu şekilde ilahlaştırıldı ve bu şekilde ilk şirk gerçekleşti.. Bu insanların ilk başta niyetleri güzeldi, onlar salih kişileri unutmak istemediklerinden resimlerini yapmaya başlamış olsalarda.. sonradan gelen nesil artık o salih kişileri ilahlaştırmıştı.. şeytanın tuzağı istediği gibi ilerliyordu..
İnsanlar, önceden Allah Subhanehu ve Teala’ya nasıl ibadet ediyorlarsa, şimdi de aynı şekilde bu putlara ibadet eder oldular. Sonraları bunların sayısı onların içlerinde arttı. Bu Ved, şu Suvağ, bu Yeğus, şu Yeğug ve bu Nesr.
Allah Subhanehu ve Teala’nın Gazabı:
Allah Subhanehu ve Teala, insanlara karşı şiddetli bir şekilde gazaba geldi ve onları lanetledi. Niçin gazaba gelmesin ve niçin onları lanetlemesin ki? Onları bunun için mi yaratmıştı ve onları bunu için mi rızıklandırıyordu? Allah Subhanehu ve Teala’nın arzında yürüyorlar, ama onu inkar ediyorlar! Allah Subhanehu ve Teala’ın verdiği rızkı yıyorlar, ama ona ortaklar koşuyorlar! Bu gerçekten büyük bir zülüm! Gerçekten büyük bir zülüm! Allah Subhanehu ve Teala, insanlara karşı gazaplandı, onlara yağmur yağdırmadı. Onlara hayatı dar etti. Mahsulleri ve nesilleri azaldı. Yine de insanlar akıllanmadılar, tevbe etmediler. Ve şirklerinde devam ettiler…
Resul, İnsan mı, Melek mi?
Allah Subhanehu ve Teala, içlerinden birini onlara, onlarla konuşsun ve onlara nasihat etsin diye Resul olarak gönderdi. Allah Subhanehu ve Teala, kimseyle tek tek konuşmaz ve hiç kimseye tek başına “şunu, şunu yap” demez. Onların, Allah Subhanehu ve Teala’yı görmeye, onun kelamını işitmeye ve onunla konuşmaya güçleri yetmez. Buna, Allah Subhanehu ve Teala’ın seçtiği kişiler dışında kimsenin gücü yetmez.
Allah Subhanehu ve Teala, insanlara bir Resul göndermek istedi ki onlarla konuşsun ve onlara nasihat etsin. Onları şirkten sakındırsın ve sadece Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet etmeye çağırsın. Allah Subhanehu ve Teala, bu Resulun beşer olmasını, insanların arasında biri olmasını, tanıdıkları ve sözünü anladıkları biri olmasını istedi.
Eğer Resul, bir melek olsaydı, insanlar şöyle diyeceklerdi: “Biz nerde, o nerde? O bir melek, bizse insanız! Yiyoruz, içiyoruz. Ailemiz, çocuklarımız var. Allah Subhanehu ve Teala’ya nasıl ibadet edebiliriz ki?” Resul insan olunca onlara: “Bende yiyorum, bende içiyorum. Benimde ailem, çocuklarım var. Ben Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet ediyorum, siz niçin ibadet etmiyorsunuz?” dedi.
Resul, melek olsaydı, insanlar derlerdi ki: “Sen ne susuzluk çekiyorsun, ne acıkıyorsun, ne hastalanıyorsun, ne de ölüyorsun. Elbette Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet edersin ve elbette her daim onu zikredersin! Biz ise, insanız. Acıkırız, susarız, hastalanırız ve ölürüz. Hal böyle olunca Allah Subhanehu ve Teala’ya nasıl ibadet edebiliriz ve onu her an nasıl zikr edebiliriz?” Resul, insan olunca onlara dedi ki: “Ben de sizin gibi acıkırım, susarım, hastalanırım ve ölürüm. Böyleyken Allah Subhanehu ve Teala’ya da ibadet eder ve onu her daim zikrederim. Peki siz niçin ona ibadet etmiyor ve niçin onu zikretmiyorsunuz?” Böylece insanlar susar, cevap vermezler, bahaneleri de kalmaz.
İlk Resul: Nuh (as):
Allah Subhanehu ve Teala, Nuh (as)’ı, kavmine Resul olarak gönderdi. Kavmi içerisinde zenginler ve ileri gelen kişiler vardı. Ancak Allah Subhanehu ve Teala, Risalet görevi için Nuh (as)’ı seçmişti, o zenginlerden birini değil.
Allah Subhanehu ve Teala, kimin bu görevi yüklenebileceğini ve kimin bu emaneti taşıyabileceğini çok iyi biliyordu. Nuh (as), iyiliksever ve salih bir kişiydi, akıllı ve sabırlı biriydi. Nasihat eder, şefkat gösterirdi. Doğru sözlü, güvenilir biriydi. Allah Subhanehu ve Teala, onu Resul olarak seçmiş ve ona şöyle vahyetmişti: “Çok acı veren azap onlara gelmezden evvel kavmini uyar.” (Nuh, 1)
Nuh (as)’da kavmi içinde uyarıya başlamış ve onlara “Şüphesiz ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Resulum!” (Şuara, 107) demişti.
Kavmi Ona Ne Cevap Verdi?
Nuh (as), kavmini uyarıp onlara “Şüphesiz ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Resulum!” (Şuara, 107) dediğinde, bazı insanlar kalkıp şöyle dediler: “Bu ne zaman resul oldu? Daha dün sıradan biriydi, bu gün “Ben size gönderilmiş bir resulüm.” diyor?”
Nuh (as)’ın arkadaşları bile şöyle diyordu: “Bu, küçükken her gün bizimle oynardı. Her gün bizimle otururdu. Ona risalet ne zaman gelmiş ki?! Gece mi, yoksa gündüz mü?”
Zenginler ve ileri gelenler şöyle diyordu: “Allah Subhanehu ve Teala ondan başkasını bulamamış mı? Yoksa insanların tümü öldü de Allah Subhanehu ve Teala, kavmin içinden ancak fakir birinimi buldu?”
Cahil cuhela ise şöyle diyordu: “Bu, ancak sizin gibi bir insandır. Nuh, bu yolla liderlik ve şerefi kazanmak istiyor. Eğer Allah böyle bir şeyi dileseydi melek gönderirdi. Zaten böyle bir şeyi, önceki atalarımızdan da işitmedik.” (Mü’minun, 24)
Nuh (as) Ve Kavmi Arasında:
İnsanlar, putlara ibadet etmenin doğru ve akıllıca bir iş olduğuna inanıyorlardı. Putlara ibadet etmeyenlerin de yanlış yolda, akılsız kişiler olduklarına inanıyorlardı. Şöyle diyorlardı: “Babalarımız bu putlara ibadet ediyordu, peki bu niçin ibadet etmiyor?”
Nuh (as) ise, putlara ibadet etmenin sapıklık ve akılsızlık olduğuna ve atalarının da sapıklık ve akılsızlık içerisinde olduğuna inanıyordu. Atalarının babası Adem (as) ise, putlara değil sadece Allah Subhanehu ve Teala’ya ibadet ediyordu.
Eğer bir kavim, taşlara ibadet eder ama kendilerini yaratan Allah’a ibadet etmezse, sapıklık ve akılsızlık içerisindedir demektir. Nuh, kavmi içerisinde durdu ve en yüksek sesiyle şöyle haykırdı:
“Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Sizin için en büyük bir günün azabından korkuyorum. Kavminin seçkinleri ‘seni apaçık bir sapıklık içerisinde görüyoruz.’ dediler.” (A’raf, 59-60)
Nuh (as) çöyle cevap verdi: “Ey kavmim! Bende bir sapıklık yok. Ben, Alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Resulüm. Size, Rabbimin emirlerini tebliğ ediyor ve nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından biliyorum.” (A’raf, 61-62)
Sana Düşük Kimseler Tabi Oluyor:
Nuh (as), kavmi Allah Subhanehu ve Teala’ya inansın, Ona ibadet etsin ve putlara ibadet etmeyi terk etsin diye çok uğraştı. Ama bir kaç kişi dışında kimse ona inanmadı. Zenginleri ise, Nuh (as)’a inanıp itaat etmekten kibirleri alıkoydu. Onları, malları ve çocukları meşgul etti, ahireti düşünmediler. Şöyle diyorlardı: “Bizler seçkin, şerefli kişileriz, bunlar ise düşük kimselerdir.”
Nuh (as), onları, Allah Subhanehu ve Teala’ya davet edince de şöyle diyorlardı: “Düşük kimseler sana tabi olmuşken sana nasıl iman edelim?” (Şuara, 111)
Nuh (as)’dan bu fakirleri kovamsını istiyorlardı. Fakat Nuh (as), bundan kaçındı ve şöyle dedi: “Ben mü’minleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (Şuara, 114-115)
Nuh (as), bu fakir kişilerin ihlas sahibi (yani ibadeti sadece Allah için yapanlar) olduklarını biliyordu. Eğer bu fakirleri kovsa, Allah Subhanehu ve Teala kendisine gazaplanırdı, o zaman da kendisine hiç kimse yardım edemezdi.
Nuh (as) şöyle dedi: “Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edebilir?” (Hud, 30)
Zenginlerin Delili:
Zenginler şöyle diyorlardı: “Nuh’un, kendisine davet ettiği bu din, hakda değildir, hayırlı da değildir. Tecrübelerimize göre biz, her hayırlı hususta önde olan kişileriz. En iyi yiyecekleri biz yiyoruz. En güzel elbiseleri biz giyiyoruz. İnsanlar bu hususta bize uyuyorlar. Hiçbir iyliğin de bize nasip olmadığını görmedik. “Eğer bu din, hayırlı olsaydı, bu fakirlerden önce bize nasip olurdu ve o fakirler, ona ulaşmakta bizi geçemezlerdi.” (Ahkaf, 11)
Nuh (as)’ın Daveti:
Nuh (as), kavmine nasihat ederek davet ediyordu. “Ey kavmim! Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk edin, ondan sakının ve bana itaat edinki o, sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirli bir vakte geciktirsin. Allah’ın tayin ettiği vakit geldimi geciktirilmez, keşke bilseydiniz.” (Nuh, 4)
Allah Subhanehu ve Teala, onlara gazap etti, yağmuru kesti, ekinleri ve çocukları azaldı:
“Ey kavmim! İman ederseniz Allah sizden razı olur ve bu azap da sizden kalkar. Üzerinize yağmurlar gönderir, rızkınıza ve çocuklarınıza bereket verir.”
Nuh (as), kavmini Allah Subhanehu ve Teala’ya davet edip, şöyle diyordu: “Siz Allah Subhanehu ve Teala’ı tanımıyormusunuz? Şunlar Allah Subhanehu ve Teala’ın etrafınızdaki ayetleridir. Onlara bakmıyormusunuz? Güneşe ve aya bakmıyormusunuz? Gökleri kim yarattı? Orada ayı, nur olarak, güneşi de lamba olarak kim var etti? Sizi kim yarattı? Yeryüzünü kim size yaygı olarak serdi?”
Fakat Nuh (as)’ın kavmi ne düşündü, ne de iman etti. Bilakis Nuh (as), onları davet ettiğinde kulaklarını tıkadılar. Kulak vermeyen kişi nasıl işitsin?
Nuh (as)’ın Duası:
Nuh (as) çok çalıştı, kavmini uzun bir zaman hak dine çağırdı. Tam 950 sene onları Allah Subhanehu ve Teala’ya davet etti, Ama inanmadılar, putlara tapmaktan geri durmadılar ve Allah Subhanehu ve Teala’ya dönüş yapmadılar.
Nuh (as) daha ne zamana kadar bekleyecekti? Daha ne zamana kadar fesada şahit olacaktı? Daha ne zamana kadar Allah Subhanehu ve Teala’nın verdiği rızkı yeyip ondan başkasına kulluk edenlere şahit olacaktı? Nuh (as) niçin kızmıyordu? O öyle bir sabretti ki, kimse onun gibi sabretmedi. Tam 950 sene, Allahu Ekber, Allahu Ekber.
Allah Subhanehu ve Teala, Nuh (as)’a şöyle vahyetti: “Artık kavminden sana iman edenlerden başkası iman etmeyecek.” (Hud, 36)
Bir defasında kavmi, kendilerini davet ettiğinde Nuh’a şöyle dediler: “Ey Nuh! Bizimle gerçekten mücadele ettin. Bunuda çokça yaptın. Eğer doğru söyleyenlerdensen bize vadettiğini getir bakalım.” (Hud, 32) Bunun üzerine Nuh (as), Allah Subhanehu ve Teala için kızdı ve bunlardan ümidini kestiği için, şöyle dedi: “Allahım! Yeryüzünde kafirlerden birini bile bırakma.”
Nuh (as)’ın Gemisi:
Allah Subhanehu ve Teala, Nuh (as)’ın duasını kabul buyurdu ve onun kavmini suda boğmayı, Nuh (as)’ı ve inananları da kurtarmayı istedi. Nuh (as)’a büyük bir gemi yapmasını emretti.
Nuh (as) gemiyi yapmaya başladı. Kavmi onu bu işle meşgul olurken görünce alaya aldılar: “Bu nedir, ey Nuh! Ne zamandan beri marangoz oldun? Sana şu düşük kişilerle oturup kalkma demedikmi? Ama sen sözümüzü dinlemedin, marangozlarla demircilerle oturup kalktın, sonunda marangoz oldun! Bu gemi nereye gidiyor, ey Nuh? Senin işlerinin hepsi de böyle tuhaf. Bu kumda gidermi? Ya da dağlara tırmanır mı? Deniz buraya çok uzak mesafede iken bunu cinler mi taşıyacak, öksüzler mi çekecek?”
Nuh, bütün bu sözleri işitiyor, sabr ediyordu. Hatta bunlardan daha fazlasını işitmiştide sabr etmişti. Ancak, o onlara arada şunu diyordu: “Bizimle alay ediyorsanız, bilin ki biz de sizinle şimdi sizin yaptığınız gibi alay edeceğiz.” (Hud, 38)
Tufan:
Sonunda Allah Subhanehu ve Teala’ın vadi geldi çattı. Böyle bir duruma düşmekten Allah Subhanehu ve Teala’a sığınırız. Yağmurlar yağmaya başladı. Adeta gök delindi, elek gibi su tutmaz oldu. Her yerden sular fışkırmaya ve insanları kuşatmaya başladı.
Allah Subhanehu ve Teala, Nuh’a şöyle vahyetti: Kavminden ve ailenden sana inananları beraberine al. Yine Allah, Nuh (as)’a, her çeşit hayvandan, kuştan birer çifti dişi ve erkek gemiye almasını emretti. Çünkü tufan umumiydi. Ne bir hayvan ne de bir insan ondan kurtulamayacaktı.
Nuh (as), emredileni yaptı. Kavminden kendisine inananlar onunla birlikte gemideydi. Hayvanlarda, kuşlarda birer çift olmak üzere gemiye alınmıştı. Gemi hareket etmeye başladı, dağlar kadar büyük dalgaların arasından gidiyordu. İnsanlar, Allah Subhanehu ve Tealanın azabından korunmak için yüksek yerlere, yüksek tepelere kaçıyorlardı.
“Ancak! Allahın azabına karşı Allahtan başka sığınılacak yer yoktur!” (Tevbe, 118)
Nuh (as)’ın Oğlu:
Nuh (as) ın kafirlerle birlikte kalan bir oğlu vardı. Nuh (as), oğlunu dalgalarla boğuşurken gördü ve şöyle dedi: “Yavrum, bizimle beraber bin. Kafirlerle birlikte olma.” Oğlu: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” dedi. Nuh (as): “Bugün Allahın azabından koruyacak hiçbirşey yoktur, ancak Onun acıdığı kimseler kurtulacaktır.” Aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.” (Hud 42, 43)
Nuh (as) oğlu için çok üzüldü. Nasıl üzülmezdiki? O onun oğluydu. Bu gün oğlu, sudan kurtulamadıysada kıyamet gününe oğlunun ateşten kurtulmasını diledi. Çünkü ateşin verdiği eza sudan daha şiddetliydi. Ahiret azabı daha çetindi. Peki Allah Subhanehu ve Teala, ailesini kurtaracağını vaad etmemişmiydi. Elbette! Elbette Allah Subhanehu ve Tealaın vadi gerçektir. Bu sebeple Nuh (as) Allah Subhanehu ve Teala katında oğluna şefaatçi olmayı diledi.
O Senin Ailenden Değildir:
Nuh (as) Rabbine yalvardı, “Rabbim, oğlum benim ailemdendir. Senin vadin elbette haktır ve sen Hakimlerin Hakimisin dedi.” (Hud 45)
Ancak Allah Subhanehu ve Teala nesebe, soya bakmıyordu. Aksine amellere bakıyordu. Allah Subhanehu ve Teala müşrikler için yapılan şefaati kabul etmiyordu. Müşrik olan biri, oğlu olsada resulün ailesinden değildi. Allah Subhanehu ve Teala bunu Nuh (as)’a tembihledi ve şöyle buyurdu: “Ey Nuh, o senin ailenden değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir (müşriktir). Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim.” (Hud 46)
Nuh (as) uyandı ve Allah Subhanehu ve Teala’ya tevbe etti ve şöyle dedi: “Rabbim, bilmediğim birşeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.” (Hud 47)
Tufandan Sonra:
Allah Subhanehu ve Tealanın muradı gerçekleşip kafirler boğulunca gökler suyunu tuttu, su çekildi, gemi Cudi dağına oturdu. “Kahrolsun zalimler topluluğu” denildi. (Hud 44) “Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir esenlik olarak, sana ve seninle beraber olan ümmetlerin üzerine bereketlerle (gemiden) in!” (Hud 48)
Nuh (as) ve ashabı, gemiden selametle yere indiler. Nuh (as)’ın kavminin içindekiler, kafirler yok oldular. “Onlara ne yer ne de gök ağladı.” (Duhan 29)
Allah Subhanehu ve Teala Nuh (as)’ın zürriyyetine bereket verdi ve onlar çoğalıp yeryüzüne dağıldılar. Çeşitli milletlere ayrıldılar. Aralarından nebiler ve hükimdarlar çıktı. “Alemler içerisinde Nuh’a selam olsun.” (Saffat 79)
Hatime:
Bu yazımızda özet olarak, Nuh (as)’ın ailesiyle imtihanını, müslümanlarla beraber müşriklere karşı yaptığı mücadeleyi, Nuh (as)’ın eşsiz sabrını okumuş olduk..
Rabbimize duamız, bizleri Rasullerinin izinden giden ve onların tevhid davetini sürdüren kullarından kılması..
Bir sonraki yazımızda Ulul Azm Rasullerinin ikincisi olan, Haniflerin babası, Rasullerin atası İbrahim (as)’ın Tevhid davetinde buluşmak dileyiğle…
Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teala’ya mahsustur. Salat ve selam nebilerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve selam ve bütün nebilerin üzerine olsun.
Ümmü Musab.