«
  1. Anasayfa
  2. MAKALELER
  3. Nasıl Bir Ramazan

Nasıl Bir Ramazan

Screen Shot 2022-09-17 at 14.21.37

Müminlere bağışlanma fırsatları yaratan, Allâh Azze ve Celle’nin adıyla… Nasıl Bir Ramazan

Allâh’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selâm olsun. Nasıl Bir Ramazan

Yazımızın henüz başında şunu belirtmek isteriz ki; Minhâc Dergimizin birinci sayısını, ayların en hayırlısı olan Ramazan ayında bizlere nasip eyleyen Rabbimize hamdüsenalar olsun. Elhamdülillah bizler, bu iki sevincin mutluluğunu yaşamaktayız. Hazırlamış olduğumuz bu sayımızda, siz değerli okuyucularımız için Ramazan ayından bahsedeceğiz, inşaAllah. Rabbimizden temennimiz, mübârek Ramazan ayından bahseden bu sayımızı bereketli kılmasıdır. Allâhumme Âmin.

Sonsuz merhamet sahibi yüce Allah, günâhlara dalmış olan kullarının kurtuluşu için birçok fırsatlar yaratmıştır. Şirkin dışında kalan her bir günâhın bağışlanacağını buyuran Rabbimiz, bağışlanma yollarını Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’de, bizlere göstermiştir. Artık kula düşen, bu fırsatlardan istifâde ederek, Rabbinin rızasını celp etmesidir.

Bağışlanmamıza vesile olacak fırsatlardan biri de mübârek Ramazan ayıdır. Bu ay öylesine mübârektir ki Kur’ân-ı Kerîm bu ayda nâzil olmuştur. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğruyu bildiren doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân bu ayda indirildi.” (Bakara: 2/185)

Ramazan ayında, Allah’u Teâlâ’nın rahmet kapıları kulları için açılır ve şeytanlar zincirlere vurulur. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.  (Buhari, Müslim)

İslâm orduları bu ayda zaferlere ulaşmış, fetihler gerçekleştirmiştir. Bedrin zaferi, Mekke’nin fethi, Tebük gazvesi, Kadisiyye zaferi, Endülüs’ün fethi, elde edilen bu zaferlerden sadece bir kaçıdır. Böylelikle, Ramazan ayının ümmetimiz için bir zafer ve fetih ayı olduğu da gözden kaçmamış oluyor.

Ramazan ayının, İslâm dinindeki yeri ve önemi, tüm açıklığıyla ortadadır. Peki, bizler bu mübârek aya ne kadar önem veriyoruz? İşte bu, Ramazan ayına gösterdiğimiz ilgi ve alâka ile anlaşılacaktır.

Gelin hep birlikte; “tekrardan nasib olan bu Ramazan ayını nasıl geçirebiliriz, bu ayın bereketinden nasıl faydalanabiliriz?” sorusuna maddeler ile cevap arayalım.

Oruç ile Bir Ramazan Nasıl Bir Ramazan

Birinci maddemiz olarak orucu ele aldık; çünkü Ramazan ayı oruç ayıdır. İmân etmiş bir Müslüman’ın, Ramazan ayını oruçsuz geçirmesi düşünülemez. Bu ayda oruç tutmak, Allah’u Teâlâ’nın kesin bir emridir. O (Subhânehu ve Teâlâ) şöyle buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara: 2/183)

Oruç kelimesinin Arap lügatindeki karşılığı, ‘savm’dır. Savm (siyam) lügatte; “tutmak, alıkoymak” manalarına gelir. Istılahta ise; “imsak ile iftar arasındaki süre zarfında, ibâdet niyetiyle yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder.”

Bir kul için oruç, hikmeti saymakla bitmeyecek ibâdetlerden biridir. Günâhlardan, süfli arzulardan, malayaniden, boş tartışmalardan uzak durmaya bir sebeptir. Normalde aç kalan bir İnsan agresifleşir, sabırsız bir hâl alır. Ancak gerçek manada tutulan bir oruç, kişiye sukunet verir ve ibâdetlerin huşu içinde yapılmasını sağlar. Ayrıca oruç, insanın sabrının artmasına da bir vesiledir. Nebimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır. (İbni Mâce )

İhlâs ile tutulan bir orucun kazandıracağı ecrin de yeri apayrıdır. Kul, Rabbi için aç ve susuz kalır, nefsini -mübâh dahi olsa- tatlı arzulardan alıkoyar. Bunun karşılığı olarak da Rabbinin ona sunacağı nice mükafatlar vardır. Rasûlullah Aleyhisselâm şöyle buyurur:

“Aziz ve celîl olan Allah “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim” buyurmuştur…” (Buhari, Müslim)

Böylesi bir ecirden mahrum kalmak şaşılacak şey doğrusu… Ancak, bu ecre nâil olmanın da elbette ki şartları vardır. Evet, oruç ibâdetinin asgari şartı yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmadır. Bunu gerçekleştiren bir kul, üzerindeki mükellefiyeti kaldırmıştır. Lâkin, orucun şartlarını bununla sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Orucun, bedenimize ve ruhumuza fayda vermesini istiyorsak onu güzel muhafaza etmemiz gerekir.

İnsan, oruçluyken midesini ve cinsel uzvunu koruduğu gibi, elini ayağını, dilini dudağını da korumalıdır ki tuttuğu oruçtan tam bir fayda görsün. Örneğin; oruçlunun, dilini gıybetten ve yalandan, kulağını fısktan, gözlerini haramdan koruması gerekir. Bu şekilde tutulan bir oruç, kişinin sevab kazanmasına vesile olurken, mâneviyatını da olumlu yönde etkileyecektir.

Öyleyse tutulan orucu, kişiye sağlayacağı faydaya göre, üç şekilde inceleyebiliriz:

1) Tutulan oruç, kişinin üzerinden oruç farziyâtını kaldırır.

2) Tutulan oruç, kişinin ecir elde etmesini sağlar.

3) Tutulan oruç, kişinin hayatına manevi bir canlılık katar.

Bu faydalar, tutulan oruca göre değişim göstermektedir. Peki, bizler hangi faydaya veya faydalara tâlibiz? Rabbimiz, eriştiğimiz şu Ramazan ayında, bizlere ve ehlimize hakkıyla oruç tutmayı nasip eylesin. Allahumme Âmin.

Kur’ân-ı Kerîm ile Bir Ramazan Nasıl Bir Ramazan

Mâlumdur ki Ramazan, Kur’ân-ı Kerîm ayıdır. Kur’ân-ı Kerîm bu ayda indirilmiştir. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır.” (Bakara: 2/185)

Rabbimizin kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanlar için doğru yolu gösteren bir rehber, tüm İnsanlık için ise bir hidâyet kaynağıdır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Sana her şeyi açıklayan, hidâyet ve rahmet, Müslümanlara da bir müjde olan kitabı indirdik.” (Nahl: 16/89)

Hidâyet kaynağı olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın fazîleti oldukça fazladır. Rabbimiz, O’nu okuyana, okuduğu harf adetince sevab verecektir. Rasûlullah Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

“Kim, Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevabtır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizi)

O, kendisini okuyanların en yakın dostu, âhiretteki şefaatçısıdır. Nebimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

“Kur’ân okuyunuz. Çünkü Kur’ân, kıyâmet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” (Müslim)

Kur’ân-ı Kerîm okumanın fazîletine dair rivâyetler saymakla bitmeyecektir. Ancak, ne acıdır ki gündelik meşgalelerin arttığı şu zaman diliminde, Kur’ân-ı Kerîm’i açıp okuyanların sayısı pek azdır. Günün yorgunluğu ve stresi, haramlar, gâfil yaşam… İnsanı bitkin bir hâle getirmektedir. O bitkinlikle evine gelen şahıs, ailesine bile pek vakit ayıramadan yatağın yolunu tutmaktadır. Normal yaşantı böyle gaflet ile akıp giderken, Rabbimizin karşımıza çıkarmış olduğu mübârek Ramazan-ı Şerif, bizim için tam bir rahmettir. Bu sebeple ki kendisi fırsat ayıdır. Kapımızı tekrardan çalan bu ayda, Kur’ân-ı Kerîm’e var gücümüzle sarılmamızın tam zamanıdır.

Ancak her şeyin bir usûlü olduğu gibi Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın da bir usûlü vardır. Bilindiği gibi, abdestli bir şekilde, tertil üzere okumak başlıca yapılması gerekenlerdir. Lâkin, bizim değinmek istediğimiz nokta bu değil. Asıl değinmek istediğimiz nokta, Kur’ân-ı Kerîm’in işlenerek okunması ve hayata yansıtılmalıdır. İşte, böyle yapıldığı taktirde, Kur’ân-ı Kerîm’den istifâde edinilecektir. Sahâbemizden İbni Mesud radiyallahu anhu, Kur’ân’ı öğrenirken bir usûl tâkip etmiştir. O usûl hakkında şöyle demiştir:

“Bizden bir kişi; on âyet öğrenince, onların manalarını kavrayıp onunla amel edinceye kadar bu on âyeti bırakıp başkalarına geçmezdi.” [Mukâtil (1423); Taberî (2002); Kurtubî (1964); İbn Kesîr (1419)]  

Allah nasib ederse, bu mübârek Ramazan ayında da Kur’ân-ı Kerîm okumalarımız olacaktır. Elbette ki Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i tefekkür etmeksizin Arapça olarak kıraât edene, ecrini verecektir. Hadiste de geçtiği üzere, kıraât edenin her harfine on sevab vardır. Ancak Sahâbe’nin yaptığı gibi, Kur’ân-ı Kerîm’i tefekkür ederek ve hayatımıza yansıtarak okursak O’ndan gerçek manada faydalanmış oluruz. O, Müslümanlar için dosdoğru bir rehberdir ve kendisiyle amel edildiğinde ancak kişiyi doğru yola iletecektir. İşte bu sebepledir ki; “Kur’ân-ı Kerîm’i okuduk, hatmettik, bitti!”  değil; “okuduk, anladık ve amel ettik”  demeliyiz.

Öte yandan, Kur’ân-ı Kerîm okudukları halde bedbaht olanlar da çıkacaktır. Onlar, yüce Kitâb’ı okumuş, hıfzetmiş ancak amel etmemişlerdir. Nebimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

“Allah, şu Kur’ân’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” (Müslim)

Anlaşılacağı üzere, Kur’ân-ı Kerîm, okunup anlaşılması ve hayat nizâmı yapılması için indirilmiştir. Bizler de, bu Ramazan ayında bunu göz önünde bulundurursak, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok faydasına şahit olacağız, inşaAllah. Allah’u Teâlâ bizlere, Kur’ân ile bereketlenen bir Ramazan ihsan eylesin. Allahumme Âmin.

Amel ile Bir Ramazan Nasıl Bir Ramazan

Bilindiği üzere, îmân her şeyin başıdır. Rabbimiz, îmân ehli olmayan kimseden asla râzı olmayacaktır. Kur’ân’a ve Sünnet’e baktığımızda da görmekteyiz ki; îmânın hemen ardından amel zikredilmiştir. Bu konuyla alâkalı bazı âyet-i kerimeler şunlardır:

“Ancak, îmân edip de sâlih amel işleyenler…” (Asr: 103/3)

“Şüphesiz, îmân edip, sâlih amel işleyenler var ya; işte onlar yaratılmışların en hayırlısıdırlar.” (Beyine: 98/7)

Îmân edip sâlih amel işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara: 2/82)

Allah’u Teâlâ’nın sevip râzı olduğu her iş, sâlih amel olarak isimlendirilir. Kur’ân ve Sünnet’e bağlı olarak yapılacak her bir amel, sâlih ameldir ve Mü’min’in kabirdeki dostudur. Nitekim Rasûlullah Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

“Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri bakî kalır; ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle bakî kalır.” (Buhari, Müslim)

Sağlıklı olmayan bir ağaçtan meyve beklemek, kuru bir temennidir. Mü’min’in îmânını bir ağaç olarak düşünürsek; ortaya koyacağı sâlih ameller, o ağacın verimli dallarıdır. Öyle ki meyvesi boldur. Ortaya çıkan güzel ameller, kişideki îmânın sağlığına delâlet eder. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Allah’ın, hoş bir sözü kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl misâl verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misâl gösteriyor.” (İbrâhim: 14/24-25)

Yukarıdaki âyet hakkında Mücahid ve İbn Cüreyc der ki:

“Hoş sözden kasıt îman’dır.” Yani îmân, hoş bir ağaca benzetilmiştir.

Dahhâk, Said bin Cübeyr, Îkrime, Katâde ve birçoklarının söylediğine göre de; “göğe doğru uzanan dallar, Mü’min’in sâlih amelleridir. Onlar göğe yükselir.”

Yapabileceğimiz sâlih amellere birçok örnek verebiliriz: İhlâs ile kılınacak farz ve nâfile namazlar -bu aya özel olan terâvih namazları-, günlük yapılacak zikirler, ilmî çalışmalar, sakince yapılacak bir saatlik bir tefekkür… Hatta bir Müslüman’a yapılacak tebessüm dahi sâlih amel olarak nitelendirilebilir. Kısacası Rabbimizin râzı olacağı amellerin hepsi, sâlih amel çerçevesindedir.

Şunu da hatırlatmakta fayda var ki; bu sâlih amellerde asıl olan, çokluk değil, devamlılıktır. Yani amellerimiz az bile olsa, sebât etmemiz gerekir.

Ey hayra tâlib olan kardeşim! Bize bahşedilen bu Ramazan ayında, sâlih amel işlemeye özen gösterelim. Bin aydan daha hayırlı bir geceyi bünyesinde barındıran bu ayda, vakti iyi değerlendirelim. Nefsimizi hayır işlerine yoğunlaştıralım. Ve ehlimizi de bu sâlih amellere teşvik edelim. Lâkin unutmayalım ki; kişinin sözünden önce hâline itibar edilir. Sert bakışlar ve kızgın nasihatlerden evvel, kendimiz sâlih amellerde bulunarak onlara güzel bir örnek olalım. Ne de olsa insanlar, hoş bir ağacın hem gölgesinden faydalanır hem de meyvesinden. Rabbimiz bizleri, Tevhid ağacını meyvelerle süsleyecek olanlardan eylesin. Allahumme âmin.

Duâ ile Bir Ramazan Nasıl Bir Ramazan

Duâ kelimesi, “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım beklemek” manalarına gelmektedir. Bu bağlamda, Rabbimize iltica etmemiz, hâlimizi O’na sunarak O’ndan medet ummamız, bir duâdır. Duânın İslâm’daki yeri ve önemi öylesine büyüktür ki anlatacak olsak sayfalara sığmaz. Rabbimiz Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Duânız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan: 25/77)

Subhânallah! Bu nasıl bir eylemdir ki Rabbimiz onu yapmayan kullarını ‘değersiz’ olarak vasfediyor. Burada biraz durup, dikkatlice düşünülmesi gerekir. Duâ, uğruna yaşadığımız Rabbimiz’in katında çok önemli bir yere sâhiptir. Peki, bizim katımızdaki değeri nedir? Bu sorunun cevabını bulmak oldukça basit.

Bizim için duânın değeri, hayatımızda işkâl ettiği yer kadardır. Oysaki Nebimiz Aleyhisselâm’ın hayatına baktığımızda, dilinin dâima duâlı olduğunu görmekteyiz.  O (Aleyhisselâm) her hâlinde Rabbiyle beraberdi. Her anında O’na sığınıyor, yapacağı her işte O’ndan yardım istiyordu. Bu yaptığını da ibâdet olarak adlandırıyordu. Nitekim O (Aleyhisselâm) şöyle buyurmaktadır:

“Duâ ibâdetin özüdür.”  (Tirmizi)

Rasûlullah Aleyhisselâm, bizim için en güzel örnektir. O’nun (Aleyhisselâm) nasıl örnek alındığını bizlere en güzel öğreten de Sahâbe radıyallahu anhum’dur. Onlar için, duâ edilecek, ihtiyaç istenecek tek zât Allah’u Teâlâ’ydı. Bu sebeple, O(Aleyhisselâm) ayakkabı bağcıklarına varıncaya kadar tüm ihtiyaçlarını yalnızca Allah’u Teâlâ’dan istemeyi biz ümmetine bildirmiştir. Nasıl böyle olmasın ki? Rabbimiz Azze ve Celle’nin es-Samed isminin manası; ‘hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin kendisine ihtiyaç duyduğu’ değil midir? İşte bu sebeple ki Muhammed Aleyhisselâm ve Sahâbe radıyallahu anhum, duâ konusunda çok hassas idiler. Öyleyse, bizler de bu sahih menheci, bu tertemiz yolu takip etmeli ve hayatımızda duâya fazlasıyla yer vermeliyiz.

Müslüman akıllı olandır. Ramazan ayında yapılan ibâdetlerin, normal zamanlara göre daha fazla değer kazandığını bilmekteyiz. Bu da demek oluyor ki Rabbimiz bu ayda duâlarımıza daha fazla icâbet edecektir. Özellikle iftar zamanı, sofra başındayken bu fırsattan istifâde edebiliriz. Rasûlullah Aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır:

“Oruçlunun iftarını açtığı vakit reddedilmeyen bir duâsı vardır.” (İbni Mâce)

Allah Azze ve Celle, oruçlu bir ağzın duâ etmesini sever. Oruçlu, iftar açacağı vakit, bir hurma kadar tatlı olan duâ ile ağzını tatlandırır. Hem ecir elde eder hem de duâsına icâbet bulur. Bu sebeple, böylesi bir fırsatı asla kaçırmamak gerekir. Öyleyse, iftar vaktini ailemizle beraber beklerken, duâ eder bir hâlde olalım. Malayani ile oyalanıp vakti zâyi etmeyelim. Bu fırsatı hayırlısıyla değerlendirebilirsek, soframızın, hayatımızın, ailemizin nasıl bereketlendiğine şahid olacağız, inşaAllah. Kabul olunmayacak her türlü duâdan Allah’a sığınıyoruz. Rabbimiz, bizlere makbul olan duâları nasib eylesin. Allahumme Âmin.

Açıklama: Ramazan ayında yapılacak hayırlı işler, zikredilmiş olan bu maddelerle sınırlı değildir. Ancak, bizler bu kadarla yetineceğiz. Rabbimiz, bizleri bildiğiyle amel edenlerden eylesin. Allahumme Âmin.

Son sözümüz: Nasıl Bir Ramazan

Allah izin verirse, bu Ramazan’da da O’nun rahmetinden ve bereketinden istifâde eden, kısmetli kullar olacaktır. O kullar ki, bu ayda ibâdetlerine devam ederken, Kadir gecesine takâbül edecek o gecede, meleklerin selâmına düçar olacaklardır. Ve Ramazan’ı hayırla geçirdikten sonra, Rabbimizin ikrâmı olan Ramazan Bayramı’nı hak edeceklerdir, inşaAllah. Ancak ne yazık ki, bu mübârek ayı şer üzere geçirip bedbaht olanlar da çıkacaktır. Onlar da, kendi ateşlerini arttırmaktan başka bir şey yapmayacaklardır, neûzübillah.

Rabbimiz, bu Ramazan-ı Şerîf’i hayırla geçirebilmeyi, geçmiş günâhlarımızdan arınabilmeyi bizlere nasib eylesin. Allah’u Teâlâ, tüm İslâm âleminin Ramazan ayını mübârek eylesin. Allahumme Âmin.

Selâm ve dua ile… 

Ali Eren

İktibas Yapacakların Dikkatine!