Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla…
Hamd; âlemlerin Rabbi olan Allâh Azze ve Celle’ye, salât ve selâm Nebîmiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve kıyâmete kadar ona tâbi olanların üzerine olsun. Değerli Minhâc Dergisi okurları! İslâmî âdablara dâir köşemizin bu sayıdaki konusu mescid âdabı olacaktır, inşallâh.
Mescid, Arap lügatinde; “eğilmek, tevâzu ile alnı yere koymak” mânâsına gelen sücûd kökünden türemiş, “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Mescid kelimesi Kur’ân’da tekil ve çoğul olarak, ayrıca sıfat tamlaması şeklinde birçok yerde geçer. Kâbe ve çevresini ifâde eden Mescid-i Harâm on beş yerde, Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ’nın kastedildiği “takvâ temeli üzerine kurulu mescid,” [Tevbe: 9/108] Kudüs hareminin kastedildiği Mescid-i Aksâ [İsrâ: 17/1] ve münâfıkların nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e suikast tertiplemek üzere bina ettikleri Mescid-i Dırâr [Tevbe: 9/107] birer âyette zikredilmektedir. Mescid kelimesinin çoğulu olan mesâcid Kur’ân’da altı yerde geçer. Buralarda genel olarak mescidler kastedilmekle beraber kelimenin aynı zamanda mimli masdar ve alet isminin de çoğulu olması sebebiyle, “Secdeler Allâh içindir” [Cin: 72/18] âyeti, “Secde organları veya secde yerleri (mescidler) Allâh’ındır” şeklinde de anlaşılabilir. Keza, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, bir hadîsinde: “Yeryüzünün tamâmı bize mescid kılındı” [Müslim] buyurmuştur. Bazı âlimler bu hadîsi delîl göstererek ibâdet edilen her yerin mescid olduğunu söylemişlerdir.
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, “yeryüzünde imar edilen ilk mescidin Mescid-i Harâm, ikincisinin ise Mescid-i Aksâ olduğunu” söylemiştir. [Buhârî]
Günümüz Türkiye’sinde mescid kelimesine karşılık kullanılan câmi kelimesi ise; Arapça cem kökünden türeyen, “toplayan, bir araya getiren” mânâsında olup, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescidler için kullanılan “el-Mescidü’l-Câmi (cemâati toplayan mescid)” tamlamasının kısaltılmış şeklidir. Tabir olarak Taberanî’de yer alan zayıf bir hadîste geçer. Tâbiîn döneminde Müslümanların genelinin toplandığı büyük mescidler için kullanılmıştır.
Sözlük mânâsı, secde edilen yer, ibadethâne olsa da mescid kavramı, İslâmî ıstılâhta çok daha geniş bir anlam sahasına sâhibtir. Mescidlerin Müslümanlara yönelik işlevlerini kısaca dört madde halinde ifâde edebiliriz.
1. Mabed: Mescidler öncelikle ibâdet yeridirler, zamana ve mekâna bağlı olmaksızın inşa edilme sebeblerinin ilki Müslümanların topluca ibâdet edebilecekleri mekânlar olmalarıdır. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “(O nur) Allâh’ın yüceltilmesine ve içerisinde Allâh’ın adının anılmasına izin verdiği evlerde (mescidlerdedir). Orada, gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.” [Nûr: 24/36]
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ise bir hadîsinde, “Allâh’a en sevimli gelen mekânlar, içinde adının anıldığı ve kendisine kulluk görevinin yerine getirildiği yerler olarak mescidlerdir” [Müslim] buyurmuştur.
Mescidler başta Cuma namazı olmak üzere, cemâat namazları, hutbe, itikaf gibi topluca yapılan ibâdetlerin icra yerleridir.
2. İlim ve tedrisat mektebi: Mescidin en önemli işlev alanlarından biri de ilim ve tedrisat yeri olmasıdır. Mescidin bu fonksiyonunun İslâm’dan önceye giden bir geçmişi vardır. İmrân’ın karısının, doğacak çocuğunu mescidde yetiştirilmek üzere adaması buna örnektir. [Âl-i İmrân: 3/35-37]
İslâm’da ilk eğitim ve öğretim faaliyetleri Mekke döneminde Dârü’l-Erkam’da başlamış, Medine’de Mescid-i Nebevî’nin inşasından sonra buna hız verilmiştir. Mesciddeki öğretim faaliyetleri “meclis” kelimesiyle ifâde edilir. Mescid-i Nebevî’deki derslere “Meclisü’l-İlm” denilmiştir ki bu ilk asırda hadîs derslerini ifâde ediyordu. Bu meclislerde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadîslerini dinleyen ve iç içe dâire şeklinde oturan dinleyici grubuna “halka” denilmiştir.
3. İdâre merkezi: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, İslâm devletini kurduktan sonra idârî ve siyâsî işler için ayrıca bir yer inşa etmemiş, yönetimi evinin hemen yanında bulunan mescidinde sürdürmüştü. Keza devlet yönetimiyle ilgili meseleleri mescidde görüşüp kararlar alması ve orada bu kararları halka duyurması sünnet olarak kendisinden sonra da devam etmiş, devlete âit idâre binâları yapıldığında da bu sünnet aynen devam etmiştir. Halifeler başşehrin merkez câmisinde imâmet görevini yerine getiriyor ve idârede minberden büyük ölçüde faydalanıyorlardı. Minber başlangıçta merkezî idârenin bir sembolü idi ve sadece Mescid-i Nebevî’de bulunmasına izin verilmişti.
Ömer radîyallâhu anh, Mısır’da valiliği sırasında minber yaptırmak isteyen Amr b. Âs radîyallâhu anh’a müsaade etmedi. Ebû Bekir radîyallâhu anh’dan itibaren halifeye biât minberde yapılıyordu. Halife de biâttan sonra idârede takip edeceği genel prensipleri minberde okuduğu ilk hutbe ile ilân ederdi. Minber bu fonksiyonuyla anayasaya sâhib toplumlarda üzerinde devlet siyâsetinin açıklandığı kürsülere benzetilmiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem diplomatik görüşmeleri de mescidde yapar, yabancı elçileri en güzel elbiselerini giyerek orada kabul ederdi. Onun elçileri kabul ettiği yer halen “Üstüvânetü’l -Vüfûd (sefirler sütunu)” olarak bilinmektedir.
4. Hukûkî ve kadâî meselelerin görüldüğü mekân: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in minberi, ahkâmın öğretildiği, yanlış hukukî uygulamaların düzeltildiği bir yerdi. Meselâ kendisi velâ hakkıyla ilgili yanlış bir uygulamayı minberde dile getirip düzeltmiştir.
Asr-ı saâdet’te mescid kadâî faaliyetlerin yürütüldüğü bir mekân olarak da hukûka hizmet etmiştir. Bazı âlimler: “Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan mescide tırmanmışlardı” [Sâd: 38/21] âyetini mescidlerde kadâî faaliyette bulunulabileceğine delîl göstermişlerdir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Benim şu minberimin dibinde kim yalan yere yemin ederse cehennemdeki yerine hazırlansın” [Ebû Dâvûd] hadîsi, davalara Mescid-i Nebevî’nin minberi yanında bakıldığını göstermektedir. Yine Buhârî, Şüreyh, Şa‘bî, Yahyâ b. Ya‘mer gibi ünlü kadıların mescidde kadâî faaliyette bulunduklarını nakletmiştir.
5. Askerî karargâh: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in bir vasfı da kumandan olmasıdır. Bu bakımdan Asr-ı saâdet’te mescid, askerî bir karargâh, bir nevî askerî şûra meclisi ve askerî hastane olarak da görev yapmıştır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem savaştan önce mescidde ashâbıyla istişâre eder ve aksine bir vahiy gelmedikçe onların fikirlerine uyardı.
Mescidlerin genel işlevlerini bu şekilde özetledikten sonra mescidlerde uygulanması gereken edeblere de maddeler halinde değinmemiz yerinde olacaktır. Bu edebleri sekiz maddede toparlamak mümkündür:
1. Niyet: Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Ameller ancak niyetlere göredir. Kişiye niyet ettiği şeyin karşılığı vardır” [Buhârî] hadîsi üzere mescide giderken niyeti masivadan arındırmak, orada yapılacak amel her ne olursa olsun neticesinde yalnızca Allâh Azze ve Celle’nin rızâsını elde etmek gayesi ile yola çıkmak, niyete riya veyahut herhangi dünyevî bir beklenti karıştırmamak uyulması gereken ilk ve en önemli edebdir.
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in mescide gitmek için evinden çıkarken şu duâyı ettiği nakledilmiştir “Allâh’ın adıyla… Allâh’a îmân ettim, Allâh’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet yalnız Allâh’ın yardımı iledir. Allâh’ım! Senden isteyenlere (olan) vaadin ve benim (mescide doğru) şu çıkışım hakkı için beni ateşten korumanı ve cennetine koymanı istiyorum. Allâh’ım! Ben, ne azgınlık, ne böbürlenme, ne gösteriş, ne de riya için çıkmadım; ben (ancak) senin rızânı kazanmak ve gazâbından korunmak için çıktım.” [İbn Mâce]
2. Abdest almak: Evden herhangi bir iş için çıkıldığında abdest almak dînen tavsiye edilmiştir. İbâdet mekânı olan mescidlere gitmek için yola çıkıldığında ise bu edebe riâyet etmek öncelikle önemlidir.
3. Temizlik: Mescide temiz ve güzel elbiselerle gitmek. Bu adâb, Kur’ân âyetiyle sabittir: “Ey Âdemoğulları! Her mescidde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” [Araf: 7/31]
Yine mescide giderken güzel kokular sürünmek ve ağız temizliği yapmak hoş görülmüş, kokusuyla insânları rahatsız edebilecek soğan, sarımsak gibi yiyeceklerin mescide gitmeden önce tüketilmesi ise hoş görülmemiştir.
4. Mescide giriş âdabı: Hayırlı olan her mekâna olduğu gibi mescide de sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak sünnet olan edeblerdendir. Besmeleden sonra mescid duâsı okumak da keza sünnettir. Bu duâlardan biri şöyledir: “Allâh’ım! Kalbime, gözüme ve kulağıma nûr ver! Sağımda, solumda, üzerimde ve altımda nûr kıl! Önümde ve arkamda nur kıl! Allâh’ım! Nûrumu artır!” [Buhârî]
5. Tahiyyatü’l-mescid namazı kılmak: Mescide girdikten sonra oturmadan, yalnızca mescide has olan ve selâmlama anlamına gelen iki rekât “tahiyyatü’l-mescid” namazı kılmak kuvvetli sünnetlerdendir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz mescide geldiği zaman oturmadan önce iki rekât namaz kılsın.” [Buhârî]
6. Mescidde sükûnet: Şüphesiz mescid denilince akla ilk namaz ibâdeti gelir. Öncelikle namazgah olan mescidde namaz kılanların namazını ifsat etmemek için sükûneti sağlamak önemli bir edebtir. Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan şöyle rivâyet edilmiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün namaz kılarken ayak patırtıları duydu. Namaz bitince: ‘Gürültünüz neydi’, diye sordu. Namaza yetişmek için acele ettik, dediler. Bunun üzerine ‘bir daha böyle yapmayın. Namaza yavaş ve vakarlı geliniz. Yetiştiğinizi kılar, yetişemediğinizi tamamlarsınız’ buyurdu.” [Buhârî]
Mescidlerde yüksek sesle konuşmak mekrûhtur. Ancak vâiz, hatib ve öğrencilerine ders vermekte olan hoca, sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur’ân-ı Kerîm okuyanların seslerini yükseltmeleri câizdir. Keza vaaz ve irşat vakitlerinde de sessiz olunması hem bir mescid âdabı hem de yapılacak olan nasihat ve irşattan nasiplenebilmek için elzemdir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cuma günü imâm hutbe okurken konuşan arkadaşına: ‘Sus!’ desen bile hatalı bir iş yapmış olursun.” [Buhârî]
Mescide girmeden önce telefonların sessize alınması, gereksiz gündelik muhabbetlerden kaçınılması, şayet ortamda varsa küçük çocukların gürültü yapmalarının engellenmesi, manevî atmosferi dağıtacak her türlü söz ve davranışlardan uzak durulması sükûnet için gereklidir.
7. Cemâatle namaz âdabı: Cemâat namazı; mescidde bir araya gelen Müslümanların bir imâma uyarak topluca kıldıkları namaza denilir. Fazilet ve ecir bakımından tek başına kılınan namazdan üstündür. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cemâatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” [Buhârî]
Cemâatle namaz kılmanın da bazı edebleri vardır bunları genel olarak şöyle sıralayabiliriz: Mescidde namaz kılanların önünden geçmemek, ön safta boşluklar olduğu halde arka saflarda durmamak, keza ön safta duranların alacağı ecrin daha fazla olacağı bildirilmiştir. Ön safa geçmek için başkalarını çekiştirmemek ve safları sık tutmak sünnettir.
8. Mescidde irşâd âdabı: Mescidin temel işlevlerinden birinin irşâd olduğunu söylemiştik. Sözlükte irşâd: İnsânlara hak yolu göstermek, dünyâ ve âhiretle ilgili zarar verecek ve fayda sağlayacak unsurları anlatmaktır. Fert ve cemiyet olarak insânlığın yararına olan faydalı ve hayırlı yola “rüşd”, bu doğru yolu kendi şahsında benimseyip gösterenlere “reşîd”, “râşid”; onu başkasına gösterip benimsetmeye çalışan kimseye de “mürşid” adı verilir.
Mürşid, Müslüman cemâati veya ilim meclisini emredildiği üzere hikmet ve güzel öğütle irşâd etmeye çaba gösterirken irşâda muhâtab olan Müslümanlara da edeble istifâde etme sorumluluğu hâsıl olur. İrşâd meclislerinin sünnetle sâbit olan edebleri kısaca şunlardır: Meclis halkasına selam vermek, halkada boş bulduğu yere oturmak. Meclise sonradan gelen bir kimse için oturacak yer yoksa, halkayı genişletmek ve safları sıklaştırmak sûretiyle yer açarak onun oturmasını temin etmek gerekir. Bu edeb âyetle sâbittir. “Ey îmân edenler! Size, meclislerde yer açın denildiği zaman genişletin (yer açın) ki Allâh da size genişlik versin.” [Mücâdele: 58/11] Konuya Kur’ân-ı Kerîm’de de temas edilmesi, bu husûsun önemini gösterir. Bir yere ilk oturan orada oturma hakkına sâhibtir. Bir kimseyi yerinden kaldırıp onun yerine oturmak câiz değildir. İlk oturan, herhangi bir sebeble geri dönmek üzere kalkıp geri döndüğünde yerine oturan kimsenin kalkmasını taleb edebilir. Fâkihler, mescidde herhangi bir ders veya toplantı mahallinde yeri belirli olan âlimin, cemâate Kur’ân okuyan hâfızın, çarşı ve pazarda her zaman aynı yerde bulunmasına alışılmış satıcının bu hükmün dışında olduğunu belirtmişlerdir.
Mecliste dağınık halkalar hâlinde oturmak hoş görülmemiştir. Câbir b. Semüre radîyallâhu anh, şöyle rivâyet etmiştir: “Bizler mescidde dağınık halkalar hâlinde otururken Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve ‘sizi neden böyle dağınık görüyorum’ dedi.” [Müslim]
İlim ve irşâd meclisinde bulunmanın temel gayesi elbette ki dînini öğrenmek ve mânen ihyâ olmaktır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, hayır üzere kurulmuş meclislerden istifâde etmeyi ve oralardan faydalanmayı bizlere emretmiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oralarda faydalanın.” Sahâbe dedi ki: ‘Ey Allâh’ın Rasûlü! Cennet bahçeleri de nedir?’ Bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Zikir halkalarıdır’ buyurdu.” Diğer bir rivâyette ise şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçeleri, ilim meclisleridir.” [Tirmizi]
Zikredilen cennet bahçelerinden en iyi şekilde istifâde edebilmek için, yukarıda geçen mescid adabına tümüyle riâyet etmek, dersi ve vaazı dikkatle dinlemek, gerekli yerlerde notlar almak, alışveriş, giyim kuşam gibi dünyevî şeylere dâir sözlerden uzak durmak ve orada bulunan diğer Müslümanların dikkatlerini dağıtacak her türlü davranıştan sakınmak mescidlerde uyulması gerekli olan diğer edeblerdendir.
Son söz olarak; mescidler Allâh’ın evleri ve Nebîmiz Muhammed aleyhisselâm’ın bizlere bıraktığı mirâsın en önemlilerindendir. Bizler maddî olarak mescidleri inşâ ve imâr ederken, mescidler ve ilim meclisleri ise bizi manevî olarak ihyâ ve ikmâl ederler. Onlara sâhib çıkıp korumamız, bizler için hem şerî bir sorumluluk hem de hakkın yeryüzünde yaşanılması ve yaşatılması için gereklidir.
Mescidler ile ihyâ ve ikmâl olmak duâsı ile…
Allâh’a emanet olun.
Selâm ve duâ ile…
Ümmü Elif