«
  1. Anasayfa
  2. GENEL
  3. Lokman Aleyhisselâm ve Hikmet

Lokman Aleyhisselâm ve Hikmet

 En güzel isimlerin ve yüce sıfatların sahibi Allâh’ın adıyla…

Hamd; bizleri annelerimizin karnından hiçbir şey bilmeden çıkaran sonra beyanı öğreten, el-Hâkim ve el-Âlim olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm; güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen Nebi aleyhisselâm’ın, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Allâh’u Teâlâ’nın izni ve inâyetiyle bu yazımda sizlere Kur’ân-ı Kerîm’deki Lokman aleyhisselâm kıssasından, hikmetten ve güzel öğütlerden bahsetmeye çalışacağım.

Lokman aleyhisselâm’ın nebi mi yoksa sâlih bir zat mı olduğu hususunda ihtilaf vardır. Ancak âlimlerin ekserisinin kabul ettiği; Lokman aleyhisselâm’ın kendisine hikmet verilmiş sâlih bir kul olduğu görüşüdür. Nitekim kendisinin davet ettiği bir kavmin varlığı, âyet ve hadislerde yer almamaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’in otuz birinci suresine ismini veren Lokman aleyhisselâm’ın kıssası, surenin on ikinci ile on dokuzuncu âyeti kerîmeleri arasında geçmektedir.

Kıssaya geçmeden önce “hikmet” kavramını inceleyelim.

Hikmet

Hikmet lügatte; “adaletle hükmetmek, söz ve fiilde isabetli olmak, eşyanın hakikatlerini olduğu gibi bilmek ve onun gereğine göre amel etmek, cehalet ve fesattan sakındırmak” anlamlarına gelmektedir. Istılah da ise “Kur’ân-ı Kerîm, ilim, nübüvvet, sünnet, hakka uygun söz, Allâh’u Teâlâ’ya itaat, dini konularda derin bilgi sahibi olup onunla amel etmek, Allâh’u Teâlâ’nın emirleri ve bu emirlere uyulması hakkında tefekkür etmek” mânâlarına gelmektedir.

Râgıb el-İsfahânî “el-Müfredât” adlı eserinde hikmeti “ilim ve akılla gerçeği bulma” şeklinde tanımlamaktadır. Hikmet Allâh’u Teâlâ için kullanıldığında “eşyayı bilmek ve onu en sağlam ve kusursuz biçimde yaratmak”, insan için kullanıldığında ise “mevcûdatı bilip, hayırlar işlemek” anlamına gelmektedir.

Hikmet, Allâh’u Teâlâ’nın övdüğü ve üstün tuttuğu ilim türüdür. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: “Allâh, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.” [Bakara: 2/269]

Kur’ân-ı Kerîm’de hikmet kelimesi, on dokuz âyette yirmi defa geçmektedir. Bu sözcüğün geçtiği âyetlere baktığımızda; on yerde “kitap” kelimesiyle, üç yerde “mülk”, birer defa da “mev‘iza”, “hayır”, “âyet” kelimeleriyle birlikte kullanılmıştır. “Hikmetün bâliga” terkibi ile bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilmiştir.

Nebimiz aleyhisselâm, Abdullah b. Abbas radıyallâhu anhu hakkında şöyle dua etmiştir: “Allâh’ım, ona hikmeti öğret!” [Buhârî]

İbn Abbas radıyallâhu anhu’nun sahâbîler arasında Kur’ân-ı Kerîm tefsirinde otorite sayılmasıyla bu rivâyet arasında ilişki kurulduğunda hikmetin Kur’ân-ı Kerîm’in doğru anlaşılıp yorumlanması gibi anlamda da kullanılabilmektedir.

Mahiyetinde derin mânâlar taşıyan hikmet kavramını, kendisi ile bütünleşmiş olan Lokman aleyhisselâm kıssası üzerinde pekiştirmek gayesiyle inceleyelim inşallâh.

Babanın Oğluna Öğütleri

Lokman aleyhisselâm, babanın oğluna nasıl davranacağı ve öğüt vereceği hususunda bizlere örneklik teşkil etmektedir. Öğüt vermek; iyiliğe yönlendirmek ve kötülükten sakındırmak için yapılan bir uyarıdır. Lokman aleyhisselâm’ın oğluna verdiği öğütlerde; oğlunun adını, yaşını, inancını, muvahhîd, mü’min veya müşrik olduğunu bilmediğimiz gibi babasının öğütlerini kabul edip etmediğini de bilmemekteyiz. Lokman aleyhisselâm, baba olarak oğluna karşı sorumluluklarını yerine getirmekteydi. İslâm, çocuklarına öğüt verme, yönlendirme ve yetiştirme görevini anne-babalara tevdi etmiştir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” [Tahrim: 66/6]

Âyet-i kerîme ışığında bir baba, oğlunun kendisini dinlememesini ve öğütlerini kabul etmemesini mazeret göstermeden; Rabbinin rızasını umarak ondan nasihatlerini esirgememelidir. Zirâ Allâh’u Teâlâ, oğlunun nasihatleri kabul edip etmemesinden sorumlu tutmadığı gibi mükâfatını da onun kabul etmesine bağlamamıştır. Ne mutlu Lokman aleyhisselâm’ın öğütleri ile çocuklarını terbiye edenlere.

 

Lokman Aleyhisselâm’ın Öğütlerindeki Hikmetler

Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Lokman aleyhisselâm’ın oğluna yaptığı hikmetli öğütlerinden razı olmuştur ki asırlardır tilavet edilen yüce kitabının âyetlerinden kılmıştır. Lokman aleyhisselâm’ın oğluna verdiği öğütlerin sırasıyla itikâd, ibadet ve ahlâk konularını içerdiği görülmektedir. Kendisine hikmet verilen Lokman aleyhisselâm’ın öğütleri, toplam beş âyet-i kerîmede zikredilmiştir. Bizlere yol gösterecek ilgili âyetler şu şekildedir:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın Hakkı Tevhîd

Hani Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Ey oğulcuğum, Allâh’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür!’ demişti” [Lokman: 31/13]

Lokman aleyhisselâm, oğlunu ilk olarak şirkten sakındırmış, ona Allâh’u Teâlâ’yı tevhîd etmesini emretmiş ve şirkin büyük bir zulüm olduğunu açıklamıştır Zulüm; adaletsizce davranmak, bir şeyi hakkından mahrum etmek, vazifeyi ehil olmayana vermek demektir. Allah’u Teâlâ’ya şirk koşmak elbette en büyük zulümdür öyle ki; mahlukatı dilediği gibi yaratan, kullarını zâhir ve bâtın her türlü nimetlerle rızıklandıran ve kendi mülkünde yaşatana karşı iftiradır. Şirkin en büyük zulüm olması, bunun gibi birçok cihettendir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Şirk; İslâm dininin özü olan tevhîd inancına zulümdür. Allâh’u Teâlâ’ya rubûbiyetinde, ulûhiyetinde, isim ve sıfatlarındaki tek oluşuna aykırı olup ehlini dinden nehyeder.
  • Şirk; insanın kendisine olan zulümdür. İnsan, şerefli bir mahlukat iken Rabbine şirk koşarak kulluğu hak etmeyecek varlıklara ibadet ederek aşağıların aşağısı konumuna düşmektedir.
  • Şirk; insanın dünya ve ahiret hayatına zulmüdür. Nitekim müşriğin yaşarken amelleri geçersiz kılınmış, öldüğünde de cennet ona haram kılınarak cehennem ona ebedi mesken olacaktır.
  • Şirk; kendisine şirk koşulan varlığa karşı zulümdür. Aciz bir varlığı gücünün çok üstünde bir konuma çıkarmak ve onu kendisinin de yaratıcısı olan Allâh’u Teâlâ’ya şirk koşmak, o varlığa da zulümdür.
  • Şirk; müminlere zulümdür. Çünkü̈ hakkı desteklemeyerek ve batılın sayısını artırarak, müminlere cephe almaktadırlar.

Her şirk ve her küfür zulümdür. Ancak her zulüm, küfür ve şirk değildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de, günahın ve haramın işlenmesine de zulüm olarak ifade edilmiştir. Bu bağlamda günah işlediği için Müslüman kendine zulmetmiş olabilir ancak salt günah işlemekle kafir olunmamaktadır.

Ahiret İnancı

Ey oğulcuğum! Yaptıkların bir hardal tanesi kadar olup da bir kayanın içinde veya gökyüzünde veya yer altında bile olsa, Allâh onu meydana çıkarır. Kuşkusuz Allâh, bütün ayrıntıları bilendir, her şeyden haberdardır.” [Lokman: 31/16]

Lokman aleyhisselâm, oğluna Rabbimizin el-Latîf ve el-Habîr isimlerini, hikmetli misaller üzerinden izah etmektedir. Nitekim her şeyi en ince ayrıntısı ile bilen ve haberdar olan, bilgisi dışında kalan hiçbir şeyin olmadığı Rabbimizin, havadaki bir toz zerresi mesabesinde olan hardal tanesi misali ile yapılan amellerin en küçüğünü, kayanın dibinde yahut göklerde yahut yerlerde misali ile de amellerin gizlenmiş saklanmış olsa dahi onu getirmeye kadir olduğunu bildirmiştir. En gizli hâlleri bilmenin Allah’u Teâlâ’ya mahsus olduğunu; zâhir ve bâtın, büyük ve küçük hiçbir hadisenin, hiçbir haberin O’ndan gizli kalamayacağını; ezelî ve ebedî ilmi ile, olmuş ve olacak her şeyi en iyi şekilde bildiğini; iyilik yapanları mükâfatlandıracağını, kötülük yapanları cezalandıracağını hatırlatmıştır. Hülasa örnekler üzerindeki bu anlatım oğlunun zihninde ahiret inancını, hesap gününü ve murakabe ahlâkını oluşturacak bir kavrayış sağlamaktadır. Bu minvalde şöyle diyebiliriz: Karanlık gecede sivri sineğin kanadını açmasını, incecik kemiklerin içinde onun beynini ve sinirlerini gören Allâh Subhanehu ve Teâlâ’ın şanı ne yücedir!

Murakabe şuuru ile yetişen kul; Allâh’u Teâlâ’nın kendisini gördüğünü ve onun gözetimi altında olduğu gerçeğini idrak etmektedir. Bu da kulun kendisini ihlaslı olmaya, kulluğunu ihsan ilkesiyle yapmaya, Rabbinin emirlerine sarılmaya, nehiylerinden sakınmaya sevk etmektedir.

Tevhîd inancının bir parçası olan ahiret inancını anlatılması, sonraki gelecek öğütlerin ancak kendilerinin tamam olması ile kabul edileceği gerçeğini vurgulamaktadır.

Namaz

Oğulcuğum! Namazı kıl. “ [Lokman: 31/17]

Lokman aleyhisselâm oğluna tevhîd inancını öğrettikten sonra ilmiyle amel etmeyi ve öğrendiklerini pratiğe geçirmesi gerektiğini öğretmiştir. Nitekim pratiğe geçmeyen bir bilgi kalıcı olmayacağı gibi sahibi için de fayda sağlamayacaktır.

Nasihatin tertibi itibari ile ibadetler dinin asıllarından sonra gelmektedir. Allâh’u Teâlâ’yı tanıyıp ona îmân ettikten sonra ibadet şekillerinin başında gelen namazı kılmasını istemektedir. Namazın kılınmasından sonra iyiliği emretmenin ve kötülükten sakındırmanın gelmesinin elbette bir hikmeti vardır. Kul namazda Rabbi ile bağ kurup, ondan kuvvet, direnç ve cesaret almaktadır. Daveti yerine getirmesine yardımcı olacak îmân azığını, ancak namazda bulmaktadır. Namazı ikame eden kul; marufu emreder ve münkeri nehyeder. Namaz, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin kıldığı ve öğrettiği gibi kılındığı zaman Allâh’u Teâlâ’ya davet etmenin en üstün yolu ve aracıdır. Ama namaz kılan kişide davet ve öğüt meyvesini vermiyorsa, o zaman zayi edilmiş bir namaz ve göstermelik soyut hareketten öteye geçmeyecektir.

Emr-i Bi’l-Ma’ruf Nehy-i Ani’l-Münker ve Sabır

İyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret. Bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” [Lokman: 31/17]

Lokman aleyhisselâm başına geleceklere karşı oğluna sabrı öğütlemiştir. İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklamanın ardından sabrın belirtilmesi, Kur’ân-ı Kerîm’in kesin ve sabit bir gerçekliğine delalet etmektedir. O da Allah’u Teâlâ’ya çağıran, insanlara öğüt veren, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan insanın kaçınılmaz olarak yalanlanmaya, istihzaya ve eziyete maruz kalacak olmasıdır. Kul bütün bunlara karşı sabır azığını almamışsa, yolunda sebat edip devam edemez, görevini ifâ edemez ve başkalarına öğüt veremez. Onun yerine selameti, rahatı ve uzleti tercih edecek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, diyecektir. Şüphe yok ki batılın savunucuları karşısında sabır, etkin bir silahtır. Yüce Allâh’ın bize verdiği Rabbani bir îmân azığıdır. Allâh’ın bize emrettiği görevi yerine getirebilmek için kaçınılmaz bir araçtır.

Lokman aleyhisselâm’ın oğluna iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklamayı emretmesine baktığımızda, bunu namazı kılmayı ve sabretmeyi emretmesinin ortasında emrettiğini görürüz. Bu bilerek yapılmış̧ hikmetli ve basiretli bir sıralamadır. Çünkü̈ namaz, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmayı gerektirir. Sabır da bu görevi sürdürmenin bir gereğidir.

İbadetlerin sıralandığı âyet-i kerîmelerden sonra “Bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir” ifadesiyle; çocuğun kendisine öğretilenlerin önemini kavraması, zihninde perçinlenmesi adına ehemmiyetine vurgu yapılmaktadır. Azmetmek, bir işi bitirmek için kararlı olmak demektir. Yani namazı kılmak, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, eziyet ve haksızlıklara karşı sabretmek, kalbin azmetmesi, kararlı ve dirençli olmasını gerektiren amellerdir. Bunlar ancak azim ve gayret sahibi mütakki müminlerin sebat edebileceği amellerdir. Yoksa nefis tezkiyesi uğrunda vücutlarının yorgunluğuna tahammül edemeyenler bu hikmetli öğütlerden nasibdâr olamayacaklardır.

Güzel Ahlâk ve Âdâb

“İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yer yüzünde böbürlenerek yürüme, Allâh, kendini beğenip böbürlenen kimseyi hiç sevmez. Yürüyüşünde doğal ol. Sesini kıs. Seslerin en çirkini eşeklerin sesidir”. [Lokman: 31/18,19]

Lokman aleyhisselâm, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, davetin insanlar tarafından kabul görmesi ve onları etkilemesinin gereği olarak çocuğuna ahlâki öğütlerde bulunmuştur. İnsanlara karşı kibirlenmemeyi öğütlemiştir.

Allâh’u Teâlâ’nın azabına müstahak kılacak ve insanların buğzuna sebep olacak kibir ve böbürlenmekten sakındırarak, mütevazı ve yumuşak huylu olmayı tavsiye etmiştir. Nitekim insanlar ancak kendilerine yakın olan, alçak gönüllü̈ davranan, çağrısını, din ve düşüncesini sevgi, rahmet ve tevazu içinde sunan kişiden bunu kabul etmektedir. Böbürlenerek yürümekten ve kibirli hastalıklı bir ruhun yansımasından sakındırmış ve yürürken itidal üzere olmayı tavsiye etmiştir.

Sesi kısarak konuşmasını öğütlerken; edep, kendine güven ve söylenen sözlerin eminliğine işaret etmiştir. Nitekim edebi düşük, sözünün değerinden endişesi olan veya kendi kişiliğinin değerini bilmeyen insanlar konuşurken bağırıp çağırıp veya kaba konuşmaktadırlar. Bağırıp çağırarak, öfkelenip hiddetlenerek bu eksikliğini gizlemeye çalışmaktadırlar.

Lokman aleyhisselâm’ın nasihatlerinin İslâm dinine dair; îmân, davet, sistem, hüküm, ahlâk ve erdem gibi bütün konularını içermesi gerektiğini göstermektedir. Elbette bu hikmetli öğütlerden çıkarılacak bazı dersler yer almaktadır. Araştırdığım kadarıyla bunları şu şekilde tasnif edebiliriz:

Çıkarılacak Dersler

  1. Âyet-i kerimede “Allâh’a şükret diye hikmet verdikifadesinde bildirildiği üzere; hikmet ve şükür arasında bir bağlantı olduğu görülmektedir. Buna göre hikmetin en açık tezahürü şükürdür. Dolayısıyla akıl, dil ve uzuvlar ile Allâh’u Teâlâ’ya şükreden bir kul için hikmet sahibi bir kimse denilebilir. Allâh’a inanmadığı ve ona şükretmediği hâlde, kendini hikmet sahibi kabul etmek de elbette büyük bir tenakuz olacaktır. Hikmet ehli, şâkir kul; kendisine ihsan edilen nimetleri Rabbinden bildiği gibi acziyetinin şuurunda Allâh’u Teâlâ’nın kudretinin idrakındadır.
  2. Lokman aleyhisselâm’ın nasihatleri, toplam beş âyet-i kerîmede zikredilmiştir. İlk iki âyet akideyle, sonraki âyet amelle ilgili, son iki âyet ise ahlâk ile ilgili yer almaktadır. Her işi hikmetli olan el-Hâkim olan Rabbimiz “kendisine hikmet verdik” diye övdüğü Lokman aleyhisselâm’ın öğütlerinin oranı ve sıralaması bizi şu sonuca götürmektedir. Hikmetli bir kişinin çocuğuna; nasihatlerde öncelikle akideyi sonra onun uygulaması olan ameli ve sonunda da güzel ahlâkı öğütlemesi gerekmektedir.
  3. Baba oğul arasında sağlıklı bir iletişim için öncelikle sevgi ve şefkat temelli bir ilişki oluşturulmalıdır. Bir nasihat ahlâkı ve baba oğul ilişkisinin örnekliği hususunda Lokman aleyhisselâm’ın çocuğuna “Ey Oğulcuğum” hitabı incelenmelidir. Çünkü hitabında Arapça’da sevgi ve şefkat için kullanılan küçültme kalıbı (ismi Tasğir) kullanılmıştır. Hülasa hikmetli bir nasihat için sevgi ve şefkat içeren bir hitab tercih edilmelidir. Bu hususta alemlere rahmet Nebimiz aleyhisselâm’ın müşfik hitabı emsal olacaktır. Enes b. Malik’in kardeşi Ebu Umeyr’in, kendisiyle oynadığı Nuğayr adında serçe cinsine benzer, kırmızı gagalı küçük bir kuşu vardı. Nuğayr ölünce, Ebu Umeyr üzülmüştü. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onu görünce şöyle buyurdu: “Ya Eba Umeyr, ne yaptı Nuğayr?” [Buhârî]

Sevgi ve merhamet temelli bu hikmetli eğitim üslûbu, her müderrisin nihâi hedefe ulaşması için önem arz etmektedir. Nitekim sevdirmenin eğitim için müeyyide uygulamaktan çok daha etkin ve faydalı olduğu eğitimle uğraşanların malumudur.

  1. İlk eğitimin ailede ebeveyn tarafından verilmesi gerektiği anlaşılmalıdır. Rabbimizin her şeyden haberdar olduğu çocuklara öğretilmelidir. Onlara, el-Habîr olan Allâh’u Teâlâ’dan hiçbir şeyin gizlenemeyeceği hakikati vurgulanmalıdır. Bu bilgi ve îmân insanın hayatını düzene sokar, iç ve dış dünyasını tanzim eder. Kişi attığı her adıma, ağzından çıkan her söze dikkat eder. Nitekim diğer âyet-i kerimelerde şöyle buyuruluyor:

Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan bir iyilik hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” [Enbiyâ: 21/47]

  1. Çocuklar kavrama yeteneğini kazandıklarında, eğitimlerine başlanması gerekmektedir. Zirâ çocukların yedi yaşına gelmeden evvel gerek izledikleri görsellerden gerek çevresinde olup bitenden bilinçaltına kalıcı bazı inanç ve karakterlerin yerleştiği artık ehlinin kabul ettiği bir gerçektir. Hatta anne rahmindeyken bile annenin çevresinde olup bitenden ceninin etkilendiği de tıbben kabul görmektedir. Öğrendiklerini uygulama hususu için ise yedi yaşının uygun olacağı, Nebimiz aleyhisselâm tarafından şöyle buyurulmuştur: “Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz.” [Ebu Davud]
  2. Çocuk yetiştirmenin sadece beslenme, giyinme ve barınma odaklı olmadığı görülmektedir. Lokman aleyhisselâm’ın oğluna “namazı kıl, zekâtı ver, iyiliği emret, kötülükten sakın, sana isabet edene de sabret’’ şeklinde nasihat ettiği gibi, çocukların dünya ve ahiretlerine fayda sağlayacak şekilde eğitilmelidir.
  3. Lokman aleyhisselâm’ın oğluna yaptığı öğütlerinden, arınmaya sevk eden namaza ve davete özellikle vurgu yapılmaktadır. Namaza ikame ederek bireysel arınma, iyiliği emredip kötülükten nehyetmekle de toplumsal arınma sağlanmaktadır. Ayrıca kendisine ve yaşadığı topluma karşı sorumluluk bilinci aşılanmaktadır. Binaenaleyh namaz ve davet ile dava şuuru ve bilincine sahip diğerkâm bir birey yetişmektedir.
  4. Lokman aleyhisselâm çocuğuna “Başına gelenlere/geleceklere sabret” demekle; bu yüce görevin kolay olmayıp bedel istediğini, bu uğurda engellerle karşılaşacağını hatta saldırıya uğrayacağını, daha işe koyulurken buna hazır olmasını öğretir ve buna karşın; davasına sadık, sabr-u sebat eden bir genç olmasını, davası uğruna başına geleceklere karşı pes etmeden direnç göstermesini tembihlemektedir.
  5. Şüphesiz seslerin en çirkini merkep sesidir” diyerek kötü huy ve davranışlara sahip olmanın insanı ne denli kötü bir duruma düşürebileceği etkileyici bir teşbihle ifade edilmektedir. Kötü huylardan uzaklaştırmak için âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerde somutlaştırma, teşbih ve istiare gibi birçok edebî sanat yer almaktadır. Bu da eğitimde teşbih ve somutlaştırma metodundan istifade edebileceğimizi göstermektedir.

Sonuç

İslâm hikmet dinidir ve müntesiplerinden îmân bütünlüğünü koruyacak ve güzel ahlâkı tamamlayacak ameller istemektedir. Bu bilinçle Lokman aleyhisselâm’ın oğluna yaptığı nasihatleri sanki bize yapmış̧ gibi addederek tekrar tekrar okumalı ve o çok değerli sözlerini içselleştirip layık oldukları üzere kendimize birer hayat düsturu edinmeliyiz. Böylece hikmetli öğütlere karşı kalplerimizde bir rikkat oluşturacaktır.

Geleceğimiz olan çocuklarımıza da küçük yaştan itibaren tevhîd akidesi verilmeli, imânın muktezası olan ibadetler öğretilmeli ve güzel ahlâkı meleke haline getirebilmesi için de hikmetli öğütlerden istifade edilmelidir.

Dumız

Ey kullarının her hâline muttali olan el-Âlim ve el-Hâkim olan Rabbimiz, akıllarımıza selamet, hikmet ve ince anlayış; kalplerimize takva ve şifa ihsan eyle. Sözlerin en güzeline uymayı, nasihatlere kulak vermeyi ve marufu emredip münkerlerden çokça sakındırmayı bizlere müyesser kıl. Büyük zulüm ile kulluk istikametini kaybetmiş, şirk ve şekavet ehli olmaktan bizleri muhafaza eyle. Allâhumme âmin.

Selâm ve duâ ile…

Alaaddin Cihad