Rahman ve Rahim olan Allâh’ın adıyla. İnsânı yaratan sonra ona düşünme ve konuşarak ifâde etmeyi öğreten Rabbimize hamdolsun. Salât ve selâm; Ümmetine hayatın her alanında olduğu gibi konuşma husûsunda da gerek örnek tavırları gerek kavlî emir ve tavsiyeleriyle emsalsiz bir rehberlik yapan Rasûlulullâh salallâhu aleyhi ve sellem’e ve Onun âl-i tâbiîne olsun.
Konuşma kabiliyeti insânı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan vasıfların başında gelmektedir. İnsâna bağşedilen birçok nimetin sayıldığı Rahmân Sûresi’nin ilk âyetlerinde, Allâh Azze ve Celle: “Rahmân Kur’ân’ı öğretti. İnsânı yarattı. Ona beyânı (anlama ve ifâde etmeyi) öğretti” [Rahman: 55/1-4] buyurmak suretiyle yalnızca insâna has kıldığı bu kabiliyetin önemine dikkat çekmiştir.
İnsânlar arasındaki iletişimin en önemli aracı, sözel iletişim yani konuşarak anlaşmaktır. Her türlü görüş, düşünce, duygu paylaşımı, talep, kabul veya red konuşma aracılığıyla muhataba iletilir. Bu sebeble konuşma; kaynaşmaya, ülfet ve muhabbete vasıta olduğu gibi buğz ve nefrete çekişme ve düşmanlığa vesile de olabilir.
Konuşmayı önemli kılan bir diğer husûs da Allâh Azze ve Celle’nin; dînini açıklama ve yeryüzüne yayma yani tebliğ ve dâvet çalışmalarına sözlü anlatımı vasıta kılmasıdır. Âdem aleyhisselâm’dan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e kadar gelen tüm nebîler, tevhîd dîni İslâm’ı, insânlara gerektiğinde diyar diyar gezip açıklayarak tebliğ etmişlerdir.
Konuşma kabiliyeti bu denli öneme sâhib bir nimet olunca, şüphesiz âhirette de insânoğlunun sorguya çekileceği başlıca nimetlerden olacaktır. Sahâbelerden Muâz radîyAllâhu anhu, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e “en hayırlı ibâdet nedir” diye sormuş, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise: “Hayır konuşmayacaksan susmak” buyurmuştur. Muâz radîyallâhu anhu: “Konuştuklarımızdan dolayı hesâba mı çekileceğiz?” diye sorunca Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Muâz’ın dizine vurup şunları söylemiştir:
“Allâh hayrını versin Muâz! İnsânları yüzüstü Cehenneme sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzûra kavuşunuz.” [Hâkim]
Kâf Sûre’sinde ise Allâh Azze ve Celle, insânın sarf ettiği her kelimeyi kaydetmek için dâima gözetlemede bekleyen meleklerin varlığından bahsederek şöyle buyurmuştur:
“İnsân hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” [Kâf: 50/18]
Tek başına bu âyet bile bize, söz söyleme sorumluluğunun ne kadar ağır bir sorumluluk olduğunu göstermektedir.
Yazımızın ana gayesine gelecek olursak; her bir amelin İslâm fıkhında bir hükmü ve kendisine mahsûs edebleri vardır. Şüphesiz yaşantımızda en fazla iştigal ettiğimiz amellerden olan konuşma amelinin de Kur’ân ve Sünnet’te vaazedilmiş edebleri vardır. Dünyâ ve âhiret salâhımız için riâyet etmekle mükellef olduğumuz başlıca konuşma edeblerini maddeler halinde değerli Minhâc okuyucuları için derlemeye gayret edeceğiz inşaallâh.
Genel mânâda edep terbiye ve nezaket kurallarını kapsayan âdâb kavramını, geniş mânâsıyla, her türlü beşerî eylem ve münasebetlerimizde Allâh ve Rasûlü’nün emir ve yasaklarına uygun hareket etmek olarak ele alacağız. Buna göre mü’minler için konuşma âdâbına yönelik başlıca edepler şöyledir:
1- Yalandan sakınmak:
Dili, Allâh Azze Celle’nin Kitâbı’nda kesin bir emirle yasakladığı ahlâkî kötülüklerin başında gelen, yalan ve iftiradan sakındırmak. Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:
“Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.” [Hac: 22/30]
“Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allâh işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allâh ve Rasûlüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” [Ahzab: 33/70- 71]
“Kim de bir hata veya günah işler, sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa şüphesiz ağır bir iftira suçunu ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.” [Nisâ: 4/112]
Abdurrahmân b. Ebû Bekre’nin naklettiğine göre, babası Ebû Bekre radîyallâhu anhum şöyle anlatmaktadır:
“Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem üç kere: ‘Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?’ buyurdu. ‘Evet söyle yâ Rasûlullâh!’ dedik. Bunun üzerine Rasûlullâh: ‘Allâh’a ortak koşmak ve anne-babaya saygısızlık/kötülük etmektir’ buyurdu. Sonra arkasına yaslanmış hâldeyken doğruldu ve şöyle dedi: ‘Dikkat edin (bir de) yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmaktır. Dikkat edin (bir de) yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmaktır.’ Bu cümleyi o kadar çok tekrarladı ki: ‘Susmayacak’ zannettim.” [Buhârî]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem başka bir hadîste ise, kişinin amellerinde doğru olmasının sözlerinin doğruluğuna bağlı olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur:
“İnsân sabahlayınca, bütün âzâları dile mürâcaat eder ve (âdeta ona) şöyle derler: ‘Bizim haklarımızı korumakta Allâh’tan kork! Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.” [Tirmizî]
Sıdkın/doğruluğun Müslümanların sıfatı olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
“Müslüman, Müslümanın elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” [Buhârî]
Yine Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, yalan söylemenin münafıklığın dört alâmetinden biri olduğunu bildirmiştir. [Buhârî] Şaka amaçlı olsa bile asla yalan söylemeyen kimseye ise Cennetten bir köşk verileceğini müjdelemiştir. [Ebû Dâvûd]
İnsânlar arası münâsebetlerde güven ve saygıyı yok eden, îmânî ahlak ve izzete yakışmayan yalan ve habis türevleri olan söz ustalığıyla aldatma, kandırma, sözünü tutmama vb. kötü ameller ile ilgili yasaklayıcı ve zemmedici pek çok âyet ve hadîs bulunmaktadır. Fakat biz konuyu izâha iktifa edecek kadarını zikrettikten sonra sâir ahlak ve âdâb kâideleriyle devam edelim.
2- Dil ile ifsattan sakınmak:
Mü’min kimseleri arkadan çekiştirme, alaycı konuşma, lakap takma, söz taşıma ve benzeri gayri ahlâki ameller işlemek suretiyle dilini hem kendi şahsı hem Müslüman toplum için fitne ve fesâda alet etmemek. Allâh Azze ve Celle, ahlakı ifsat eden toplumda huzur ve sükuneti bozan böyle çirkin amelleri menederek şöyle buyurmaktadır:
“Ey îmân edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. Îmândan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir. Ey îmân edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allâh’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allâh tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” [Hucûrât: 49/11-12]
Âyet-i kerîmelerde dilin âfeti sayılan büyük cürümlerden söz edildikten sonra bu amelleri işleyenlerin îmân gibi şerefli bir vasfa gölge düşüren ve fâsıklıkla anılmayı hak eden kimselerden olacakları, günahlarından rücu edip tevbe etmedikleri takdirde ise zâlimlerden olacakları bildirilmiştir. Ağzımızdan çıkan ve çoğunlukla önemsiz gördüğümüz hatâlı sözlerin dünyâda bize vereceği bu kötü vasıflardan daha dehşetli olanı ise âhiretteki karşılığıdır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur:
“Kul (bazen), Allâh’ın rızâsına uygun olan bir kelâmı, ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allâh onun sebebiyle Cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen), Allâh’ın hoşnutsuzluğuna sebeb olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allâh, o sebeble onu Cehennemde yetmiş yıllık mesafe aşağıya atar.” [Buharî]
3- Boş sözden sakınmak:
Sözün terbiyesine ilişkin önemli bir edeb kuralı da kişiyi hakîkatin zikrinden alıkoyacak boş ve yararsız konuşmalardan uzak durmak. Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:
“O has kullar, yalana şâhitlik etmezler. Faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, yüz çevirip vakar içinde oradan geçip giderler.” [Furkân: 25/72]
“Onlar, boş ve çirkin bir söz duydukları zaman ondan yüz çevirirler ve bu sözleri sarfedenlere: ‘Bizim amellerimiz bize, sizin yaptıklarınız da size. Selâm üzerinize olsun. Biz kendini bilmez câhillerle düşüp kalkmak istemiyoruz’ derler.” [Kasas: 28/55]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur:
“İnsânoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allâh Teâlâ’yı zikretmek müstesnadır.” [Tirmizî]
“Allâh’ı anmaksızın çok konuşmayın. Allâh’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalbli olanların ise, Allâh’dan en uzak kimseler olduğu kesindir.” [Tirmizî]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Allâh Azze ve Celle’yi anma amacına matuf olmaksızın çok konuşanın kalp katılığına düçar olacağını haber veriyor. Katı kalb ise îmânın kemâlinden, huşu, haşyet, tefekkür ve tezellülden, hilm ve hayâdan yoksun gaflet içindeki kalbtir. Sâhibini Allâh Azze ve Celle’ye en uzak kimse cümlesine dâhil eder. Rabbim bizleri muhafaza etsin.
4- Riyâ amaçlı konuşmalardan kaçınmak:
Serdettiği her sözün ahlâkî bir disipline tâbi olduğunun bilincinde olan mü’minin dikkat etmesi gerekli olan edeblerden bir diğeri de konuşmalarının kibre ve riyaya kapı aralayacak şekilde; gösteriş, kendini yüceltme ve sahip olduğu nimetlerle övünmeye yönelik olmamasıdır. Allâh Azze ve Celle, gösteriş yapmanın münâfıkların hasleti olduğuna işâretle şöyle buyurmuştur:
“Münâfıklar, insânlara gösteriş yaparlar, Allâh’ı da çok az anarlar.” [Nisâ: 4/142]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur:
“İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olacak olanlar, ahlâkı en güzel olanlarınızdır. İçinizden en çok nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olacak olanlar ise gevezeler, ağzını gere gere (gösterişli) konuşanlar ve kendisiyle böbürlenenlerdir.” [Tirmizî]
Kendini övmenin yanı sıra başkasını yüzüne övmek de yasaklanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus konuşmada yalnızca beğeni toplama amacıyla samimiyetsiz ve mânâdan yoksun süslü ifâdelerden kaçınmaktır. İnce ve nâzik bir dille konuşma, üslubunu güzelleştirme ise uyulması gereken edeblerdendir. Zira yarattığı herşeyi en güzel biçimde yaratan ve her işin en güzel şekilde yapılmasından hoşnut olan Rabbimiz Azze ve Celle, konuşmada da güzel ve zarif yani kavl-i hasen ifâdeler kullanarak konuşmayı emrederek şöyle buyurmaktadır:
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler…” [İsrâ: 17/53]
Yine Kur’ân’ı Kerîm’de doğru, yerinde ve güzel söz söylemeyi emreden pek çok ayet vardır. Misâl verecek olursak Allâh Azze ve Celle her hususda doğru, samîmî ve âdil olmamızı emrederek:
“Doğru söz (kavlen sedîdâ) söyleyin!” [Ahzâb: 33/70]
Yine şöyle buyurmaktadır:
“Anne-babaya karşı ‘öf’ bile deme, onlara; (kavlen kerîmâ), ikramkâr ve iltifatkâr söz söyle!” [İsrâ: 17/23]
“(Muhtaç ve mahrumlara) verecek bir şey bulamıyorsan, hiç olmazsa onlara karşı, (kavlen meysûrâ) yâni gönül alıcı, ruhu teskin ve tesellî edici bir söz söyle!” [İsrâ: 17/28]
“Bakmakla yükümlü olduğunuz Himâyeye muhtaç olanlara, (kavlen ma’rûfâ) güzel ve tatlı söz söyleyin!” [Nisâ: 4/5]
“Kalbinde mânevî hastalık bulunan kimselere karşı herhangi (bir töhmete, fitneye veya yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için) (kavlen ma’rûfâ) yerinde ve uygun söz söyleyin!” [Ahzâb: 33/32]
“Gönüllere işleyecek (kavlen belîgâ) hikmetli ve tesirli söz söyle.” [Nisâ: 4/63]
“ Yumuşak söz (kavlen leyyinâ) söyleyin!” [Tâhâ: 20/44]
5- Kaba ve çirkin konuşmaktan sakınmak:
Konuşma ile alakalı önemli edeplerden biri de insânları rahatsız edici yüksek bir ses tonuyla ve kaba, çirkin kelimelerle konuşmaktan kaçınmaktır. Bu şekilde konuşmak Kur’an ve sünette yasaklanmış, böyle konuşmayı alışkanlık edinenler kötülenmiştir:
“Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” [Lokman: 31/19]
“Allâh, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allâh her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.” [Nisâ: 4/148]
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, konuyla ilgili hadîsi şerîflerde şöyle buyurmuştur:
“Mizânda güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allâh’u Teâlâ çirkin ve ne konuştuğunu bilmeyenlere buğzeder.” [Tirmizî]
“Allâh katında en kötü kimse, ağzının bozukluğundan dolayı insânların kendisiyle buluşmayı ve görüşmeyi terk ettiği kimsedir.” [Buhârî]
“Mü’min ne kınayıcı ne lanet edici ne kaba ve çirkin sözlü ne de hayâsızdır.” [Tirmizî]
6- Yersiz münakaşalardan sakınmak:
Dînimizin emrettiği konuşma edeblerinden biri de konuşmalarda yersiz, lüzumsuz, faydadan çok zarar getirecek münakaşalardan sakınmaktır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir kavim, içinde bulunduğu hidâyetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur.”
Rasûlullâh bunu söyledikten sonra, delîl olarak: “Onlar: ‘Bizim ilâhımız mı yoksa O mu daha iyidir?’ dediler. Sana böyle söylemeleri, sırf tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz münâkaşacı bir millettir” [Zuhuf: 43/58] ayetini okudu.” [Tirmizî]
7- Yerine ve duruma göre sünnete riâyet etmek:
Dînimizin emrettiği konuşma edeblerinden biri de topluluğa konuşma yapıldığında söze besmele, hamd ve Rasûlullâh’a salât ile başlamak, geleceğe yönelik planlarından bahsederken inşallâh demek, mü’min kimselerle buluşulduğunda selâm vermek, aksırana duâ etmek, insânlardan bir şey isterken ricâ etmek, ikrâm ve iyilikte bulunana teşekkür etmek de Kur’ân ve Sünnet’te bize öğretilmiş konuşma edeblerindendir. Bunlara riâyet etmek en başta Rabbimize karşı sorumluluğumuzdur.
Yazımızı Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in konuşma üslubu hakkında varid olmuş hadîslerle tamamlayalım inşallâh. Zira kendisinin bizzat: “Allâh Azze ve Celle tarafından edeblendirildiğini” buyuran Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in üslubu bizler için başlı başına âdâb numunesidir. Edeb kitâbarında onun mübârek üslubuyla ilgili pek çok bilgi görmekteyiz:
O, yalnızca gerekli ve faydalı bir amaca yönelik konuşurdu. Nitekim o, şöyle buyurmuştur:
“Ben, az-öz söz söyleme (cevami’ul-kelim) özelliği ile donatılmış olarak gönderildim.” [Buharî]
Fasih ve beliğ kelimeler seçerdi. Âişe radîyallâhu anhâ şöyle demiştir: “Rasûlullâh’ın konuşması, herkesin anlayacağı şekilde açık ve netti.” [Ebû Dâvûd]
Tane tane konuşurdu. Âişe radîyallahu anhâ şöyle demiştir: “Rasûlullâh konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.” [Buhârî]
Her işinde olduğu üzere konuşmasında da acele etmez, meramını sakince dile getirirdi. Âişe radîyallâhu anhâ şöyle demiştir: “Rasûlullâh sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı.” [Buhârî]
Karşılıklı konuşmalarda muhatabı azılı bir kâfir bile olsa sözünü kesmez, sabırla dinler ve sorularına cevap verirdi. Nitekim bir defasında Utbe b. Rebia ile yaptığı bir görüşme esnasında: “Söyle Ebû’l-Velid! Seni dinliyorum” demiş, Utbe sözlerini bitirip susunca: “Sözlerini bitirdin mi ey Ebû’l-Velid?” diye sormuş: “Evet” cevâbını aldıktan sonra: “O halde sen de beni dinle” diyerek söze başlamıştır. [İbn Hişam]
Muhatabı kim olursa olsun ağzından kırıcı bir söz çıkmazdı. Nitekim sahâbeye öğütle; “Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!” buyurmuştur. [İbn Mâce]
İnsânların algı seviyesine göre konuşurdu. Nitekim şöyle buyurmuştur:
“İnsânlara akılları nisbetinde konuşun.” [Ebû Dâvud]
Son söz olarak; dilimiz kalb evimizin aynasıdır. Kalp evimizde ne biriktirdiysek dilimizden de o aksdecektir, güzel kalpten güzel sözler, çirkin kalbten çirkin sözler neşet eder. Konuşmalarımızın hayırlı, ifâdelerimizin özenli ve naif söylemlerimizin anlamlı ve faydalı olması için öncelikle kalbimizi temiz tutmaya gayret göstermeliyiz. Bu yolda göstereceğimiz her çabanın kalplerimizin yegâne mâlik ve hâkimi, Rabbimiz Azze ve Celle’nin indinde güzel bir kabulle karşılık görmesini diliyorum.
Selâm ve duâ ile…
Ümmü Elif