«
  1. Anasayfa
  2. MAKALELER
  3. İlim Uğrunda

İlim Uğrunda

selmanAU0308U00b1farisi

İlmiyle her şeyi kuşatan, dilediğini ilim nimetiyle nurlandıran Allâh Azze ve Celle’nin adıyla… Allâh’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selâm olsun.

İlmin Allâh katında olan değeri malumdur. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Deki: Rabbim! İlmimi arttır.” [Taha: 20/114]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem yine şöyle buyurmuştur:

“­­­­­­­İlim taleb etmek kadın, erken her Müslüman’a farzdır.” [İbn Mace]

Buna rağmen ne acıdır ki ilme olan önemin hatta kendisinin ortadan kalktığına şahit olmaktayız. İçler acısı olan bu durumu Enes radıyallâhu anhu’dan gelen rivayette, Rasûlullâh aleyhiselâm bize şöyle haber vermektedir:

“İlmin kaldırılması, cehaletin yerleşmesi, içkinin içilmesi ve zinanın yaygınlaşması kıyamet alametlerindendir.” [Buhari]

İşte âcizane olarak bizler de bu zaman diliminde ilme olan önemin azalmasından dolayı, Allâh’u Teâlâ’nın sâlih kullarını hatırlamak adına, onların yaşanmış hikâyelerini kaleme almak istedik. Bu sayede umulur ki bu güzide insanların neden övülmüş olduklarını, Allâh Azze ve Celle’nin onların hayatlarını neden bu denli bereketli kıldığını bir nebze olsun anlarız. Ve yine umulur ki onların o bereketli isimleri ve kıssaları çiçekleri solmaya yüz tutmuş bahçelerimize hayat suyu olur. Rabbim faydalı kılsın. Allâhumme âmin.

İlim Uğrunda Yaşanmış Hikâyeler:

  1. Musa Aleyhiselâm’ın Rıhlesi

Söze, Musa aleyhiselâm’ın konuyla ilgili kıssasından başlamak istiyorum.  Buhari rahimehullâh, Sahih’inin Kitâbu’l-İlm kısmında şöyle bir başlık açar: “Musa aleyhiselâm’ın denizden Hızır aleyhiselâm’a gitmesi ve “Sana verilen doğru bilgiden öğrenmek için seninle gelebilir miyim?” [Kehf: 18/66] ayet-i kerimesi hakkında söylenenler bahsi.’’

Sonra da İbn Abbas radıyallâhu anhumâ’ya varan ravi zinciriyle şunları nakleder:

“İbni Abbas’la Hürr b. Kays el-Ferazi, Musa aleyhiselâm’ın Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen arkadaşının kim olduğu konusunda anlaşmazlığa düştüler. İbn Abbas, Hızır olduğunu söylüyordu. Bu sırada oradan geçmekte olan Ubeyy b. Kab’ı yanına çağırdı ve dedi ki: ‘Şu arkadaşımla ben, Musa aleyhiselâm’ın aradığını bulmak için yol sorduğu arkadaşı hakkında anlaşmazlığa düştük. Sen onunla ilgili olarak Peygamberimizden bir şey duydun mu?’ O da: ‘Evet, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini duydum’ dedi: ‘Musa aleyhiselâm İsrailoğulların’dan bir topluluk içerisinde iken, bir adam gelip ona; ‘Senden daha ilimli birisini tanıyor musun?’ diye sordu. Musa aleyhiselâm; ‘hayır’ deyince, Allâh Azze ve Celle ona şöyle vahyetti: Evet, kulumuz Hızır senden daha çok bilir.’ Bunun üzerine Musa aleyhiselâm onu bulmanın yolunu aradı. Allâh Azze ve Celle de balığı ona delil kıldı ve ona, balığı kaybettiğin an dön, işte orada onu bulacaksın’ dendi.

Denizde balığı izlerken, genç adam Musa aleyhiselâm’a dedi ki, ‘Eyvah, kayaya sığındığımız zaman ben balığı unuttum. Onu bana şeytandan başkası unutturmamıştır… (Musa aleyhiselâm da;) ‘işte, bizim aradığımızda bu idi’ dedi ve izlerinin üzerinde gerisin geriye döndüler. Bunun üzerine Hızır aleyhiselâm ile buluştular. İşte bu, Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh Azze ve Celle’nin onların durumlarıyla ilgili olarak anlattıklarındandır.’ ” [Buhari]

Hafız İbn Hacer rahimehullâh bu hadis-i şerifi şerh ederken şunları söyler:

“Bu bahis, ilim alma yolunda zorluklara katlanmaya teşvikler ile ilgilidir. Çünkü ancak arzu edilen şey uğrunda sıkıntılara katlanılabilir. Şerefli ve yüksek bir makama sahip bulunması, Musa aleyhiselâm’ı ilim aramaktan ve bu uğurda, kara-deniz demeden dolaşmadan alıkoymamıştır.” [Fethu’l-Bari]

Anlaşılıyor ki üstün makam ve rütbe dahi olsa, ilim yolunda sıkıntı çekilmiştir. Ve ayrıca, bu kıssada bir Peygamberin ilim ehline karşı tevazu ve sabrı ön plana çıkmaktadır.

  1. Ebu Zerr radıyallâhu anhu’nun Azmi

Konumuza sahabeden Ebu Zerr radıyallâhu anhu ile devam ediyoruz. Mekke’den bir Peygamber çıktığı haberi üzerine Mekke’ye ilk geldiği zaman başına gelenler meşhurdur. Kardeşinin oğlu Abdullah b. Samit el-Gifari nakleder:

“Ebu Zerr radıyallâhu anhu anlattı: ‘Mekke’ye gittim. Zayıf ve gariban bir adam bulup durumu ona sordum -zira zayıflar, genellikle kötülüklerden emin olan kimselerdir- dedim ki: ‘Sabii dediğiniz o adam nerededir? Bana döndü ve: ‘Sabii ha!’ Diye bağırınca, vadide bulunanlar, taş, kemik ne varsa hepsini yağdırdılar. Bayılıp düşmüştüm. Kalktığımda kırmızı taşlara dönmüştüm. -Cahiliyede diktikleri taşların yanında kurban kestikleri için taşlar kana bulanırdı.- Zemzeme gidip kanlarımı yıkadım. Zemzem suyundan başka yiyeceğim yoktu. Yine de beslendim. Hatta göbeğim yağ bağladı. Açlıktan hiçbir eser duymadım.’ ’’ [Müslim]

Kıssanın devamında Ebu Zerr radıyallâhu anhu, Rasûlullâh aleyhiselâm ile ilk tanışmasını yapacaktır. Ve sonra Ebu Bekir radıyallâhu anhu, onu evine götürüp karnını doyuracaktır.

Sahabilerimizin ilim ve hak uğrunda çektiklerinden sadece bir örnek… Ebu Zerr radıyallâhu anhu Mekke’de tam on beş gün ve on beş gece, açlık ve musibet karşısında yılmadan kalmıştır. Tek derdi hakkı arayıp bulmaktı. Onun bu sebatı, ilim uğrunda çekilen zorluğa oldukça güzel bir örnektir.

  1. Bir Kelime İçin Yolculuk

Şimdi de Tabiinden olan abid, fakih (Mesruk b. Ecda’ el-Hemedani) el-Yemeni el-Kufi rahimehullâh ile ilgili habere bakalım. İbni Abdulber rahimehullâh nakleder:

“Mesruk tek bir kelime için sefere çıkmıştır. Ebu Said de -Hasan Basri olmalı- yine bir kelime için çıkmıştır.” [Camiu Beyanil-ilm]

Değerli selefimizin, nasıl böylesi ilme sahip olduğu aslında ortadadır. Bugün, bizler için imkânlar artmış ve ilme ulaşmamız oldukça kolaylaşmıştır. Buna rağmen ilim taleb edenlerin sayısı üzücü boyuttadır. Azimler tükenmiş, hedefler körelmiştir. Ne hazindir ki dünyevî dertler ilmin önüne çoktan geçmiş durumdadır.

  1. Cansız Varlıklar Gibi Sabretmek

İbnul-Medini rahimehullâh diyor ki:

“Şa’bi’ye, bütün bu ilmi nasıl öğrendin?” diye sordular. O da: ‘Duyduklarıma güvenmemek, diyar diyar dolaşmak, cansız varlıklar gibi sabretmek ve karga gibi erken davranmakla’ diye cevap verdi.” [Tezkiretu’l-Huffaz]

İlim elde etmek oldukça meşakkatli bir yoldur. Rasûlullâh aleyhiselâm bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İlim, ancak öğrenim iledir.’’ [Taberâni]

Kişi ilme ömrünü vermediği müddetçe ilim ona bir şey verecek değildir. Görüldüğü üzere Şa’bi rahimehullâh, ilim uğrunda büyük bir kesb ortaya koymuştur. Ve sonucunda da onun ismini şu an bile zikretmekteyiz.

  1. Gece Karanlığında Hadis Kaydetmek

Darimi rahimehullâh, değerli Tabii Sa’id b Cübeyr rahimehullâh’dan şöyle nakleder:

“İbni Abbas’la beraber geceleyin Medine yolunda yürüyorduk. Bir taraftan o hadis anlatıyordu. Ben de onun anlattıklarını semerin önüne kaydediyor, sabah olunca da yazıyordum.” [Darimi]

Gece karanlığında, teknolojik imkânlara sahib olmadan hadis kaydetmek! Ne kadar kolay olabilir ki? Bugün ise Allâh Azze ve Celle bizlere her türlü imkânı sunmuşken, bizler âdeta ilme küsmüş durumdayız. İlme küstüğümüzden dolayı, bu haberleri anlamak da güçlük çekiyoruz. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“(Bu örnekleri) yalnızca âlimler akleder.” [Ankebut: 29/43]

  1. Evladının Varlığından Habersiz Kalmak

İbnu’l Kasım rahimehullâh anlatıyor:

“On yedi sene Malik’in kapısında kaldım. Orada ne bir şey sattım ne de bir şey satın aldım. Yanında kaldığım bir sırada, Mısır’a gitmekte olan birisi geldi. Ağzı burnu burkalı bir delikanlıydı. Yanımıza girdi, Malik’e selâm verdi ve ‘İbnü’l Kasım aranızda mı?’ diye sordu. Beni gösterdiler. Gelerek gözlerimi öpmeye başladı. Onda bir koku hissettim. Evlat kokusu gibi. Bir de ne göreyim, oğlum değil miymiş?”

İbnu’l Kasım, annesi ona hamileyken terk edip çıkmıştı. Amcasının kızıydı o. Seferde çok uzun kalacağı için, onu dilediğini yapmakta serbest bırakmıştı. O da beklemeyi tercih etmişti. [Tertibu’l-Medarik]

Hanımlar ve çocuklar, Allâh Azze ve Celle’nin bize sunduğu büyük bir sınavıdır. O -Azze ve Celle- şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlara kadınlar, oğullar… gibilerinden şehvet sevgisi bezendi.” [Ali İmran: 3/14]

İbnu’l Kasım rahimehullâh ise ilim uğrunda öyle fedakâr davranmıştır ki ailesinden vazgeçmiştir. Herkese olduğu gibi ona da ailesi sevimliydi. Ancak doğru ya! Ulema’nın ilk eşi her zaman ilim olmuştur.

  1. Hasır Üzerinde Uyumak

Zevkani rahimehullâh diyor ki:

“Taberâni’ye, çok hadis rivayet edebilmesinin hikmetini sordular; ‘Otuz yıl hasır üstünde uyudum’ diye cevapladı.” [Tezkire]

İmam Taberi, elde ettiği ilim için birçok hikmet sayabilirdi ama özellikle yatak konusuna değinmiştir. Gerçekten de bakıldığında yatma yerinin önemi, özellikle ilim ve ibâdet konusunda etkin bir faktördür. Rahat yerde yatanın uyanması zordur. Uyanamayan kişi de birçok şeyden gafil kalmıştır. Günümüzün yatakları öyle konforludur ki uykuyu ilme, hatta çoğu zaman ibâdete tercih etmek çok daha kolay. İşte selefimiz, o rahat yatağından, çok uzun zaman uzak kalmıştır. Onlar uykunun vereceği rahatlığı kabre ertelemişlerdir. Ayrıca, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in de yatağının hasırdan olduğunu çoğumuz bilmekteyiz.

  1. Çiğ Balık Yemek

Zehebi rahimehullâh; Ali b. Ahmed el-Harzemi rahimehullâh’ın, İbn Ebu Hatim rahimehullâh’dan şöyle duyduğunu kaydeder:

“Mısır’da yedi ay kaldık ki bir çorba dahi içmedik. Gündüz hadis üstadlarını dolaşıyor, gece olunca da yazıp karşılaştırma yapıyorduk. Bir gün bir arkadaşımla bir şeyhe gitmiştik. Hasta olduğunu söylediler. Dönerken balık gördüm. Hoşuma gitti, satın aldım. Eve vardığımızda başka bir üstadın vakti gelmişti bırakıp gittik. Balık üç gün bekledi. Kokmaya başlamıştı. Kızartmaya zaman bulamadığımızdan onu çiğ yedik.” Ve ilave eder: “İlim, beden rahatlığıyla elde edilmez!’’ [Tezkire]

“Hatır için çiğ tavuk yenir” derler. Çiğ tavuk yenir mi bilmiyorum ama, selefimiz ilim için çiğ balık yemiştir.

  1. Yoksulluğun Verdiği Ezici Çaresizlik

Şimdi âlim Halil b. Ahmed el-Ferahidi’nin ilim uğrunda düştüğü duruma bakalım.

İbni Hallikan, hayatını yazarken onun fakirliği ve yoksulluğu konusunda, talebesi Nadr b. Şumeyl’den şunları nakleder: “Halil, Basra’da kamıştan bir kulübede kalırdı. Ondan ders alanlar onun sayesinde nice varlıklar elde ederlerken onun iki kuruşu bile yoktu. Bir gün şöyle dediğini duydum: ‘Kapımı üzerime kilitliyorum ki, kederlerim onu dışına taşımasın.’ ” [Vefeyat]

Okurken hüzünlenmemek mümkün değil. Ama asıl üzülmesi gerekenler, ilimden gafil olanlardır. O sâlih zâtlar, dünya ve ahiret saadetine ulaştılar, inşallâh. Gaflet uykusunda olanlar ise nasıl olacağı tahmin bile edilemeyen âkibetlerine yaklaşmaktadırlar.

  1. Giyecek Elbise Bulamamak

Yazımıza konuyu özetler nitelikte bir haberle son vermek istiyoruz. Hatip el-Bağdadi rahimehullâh, Buhari rahimehullâh’ın hayatını anlatırken, Ömer b. Hafs el-Aşkar’ın şu sözlerini nakleder:

“Basra’da hadis yazmakta iken, Buhari’yi birkaç gün kaybettik. Aradık ve onu nihayet bir evde çıplak bulduk. Her şeyi bitmiş, yanında hiçbir şeyi kalmamıştı. Bir araya geldik bir miktar para toplayarak bir elbise satın alıp ona giydirdik. Sonra onunla beraber hadis yazmaya çıktık.” [Tarihu Bağdat]

İslâm’a gerçek değeri verip uğrunda her şeyinden olmak ve en sonunda çıplak kalmak nasıl bir duygu asla bilemeyeceğiz. Çünkü bizler, yarın hangi gömleğin altında hangi paltolunu ya da şalvarı giymenin derdine şimdiden düşmüşüz. Dünya, ona değer verenin; ahiret yurdu ise, Allâh’u Teâlâ için dünyasından vazgeçenindir.

Hatime:

İşte Allâh­ Azze ve Celle’nin îmânlarını kemal derecesine ulaştırdığı sâlihler ve onların yaşanmış hikâyelerinden sadece birkaçı… Onlar, göl kenarlarında, meyve ağaçlarının altında ilim tahsil etmediler. Bilakis gecenin karanlığı, çölün kavurucu sıcağı, açlık ve susuzluk, gurbet, yoksulluk, ezici çaresizlik, kimsesizlik ile sınandılar ve bunlara rağmen ilme olan iştiyakları hiç azalmadı, daha da arttı.

Ulvî olan gayelerine öyle motive oldular ki yollarındaki taşlar ve dikenler onlara engel olamadı. Sonuçta Allâh Azze ve Celle onları, bu sayede dünyanın ve ahiretin saadetine kavuşturdu. Allâh Azze ve Celle’nin razı olduğu bu kervana katılmak, inşallâh bizleri de dünyanın ve ahiretin saadetine ulaştıracaktır. Peki ya bizler, Allâh Azze ve Celle’nin razı olduğu bu yolda sabit duracak bir azme sahip miyiz?

İslâm, nasihat dinidir. Nasihat da ehlinden alınır. Bundan dolayı, İbni Kayyım rahimehullâh’ın, nasihat niteliğindeki şu beyitlerini paylaşarak yazımıza son verelim:

Ey azmi gevşek olan kimse!

Neredesin?

Bu yolda Âdem çok yoruldu.

Nuh bu sebeple ağladı.

Halil ateşe atıldı.

İsmail kurban edilmek için yaratıldı.

Yusuf oldukça düşük bir pahaya satıldı.

Zekeriya ise testereyle ikiye kesildi.

Yahya da ablukaya alınıp kesildi.

Eyüb’e sıkıntı ve hastalık isabet etti.

Davud’un ağlamaları ise oldukça çoğaldı.

İsâ ise, silahsız olarak kaçmak zorunda kaldı ve Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e her türlü eziyet ve fakirlik dokundu.

Öyleyse oyun ve eğlenceye sen hala devam mı edeceksin?!’’

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır. Kötülüklerim ve hatalarım ise kendi nefsimdendir. Rabbimin razı olmadığı her bir amelimden, O’na tevbe ediyor ve O’na sığınıyorum. Kaybolmuş olan ilmin ehemmiyetini, ümmetimize tekrardan kazandırması için, Rabbimize niyazda bulunuyorum. Velhamdulillâhi Rabbi’l-âlemin.

Selâm ve dua ile… 

Ali Eren

İktibas Yapacakların Dikkatine!