Hamdin tamamı; “Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.’’ [Tahrim: 66/6] buyuran Allâh’u Teâlâ’ya mahsustur.
Salât ve selâm; “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz.” [Buhâri] buyuran, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in, O’nun pak âlinin, ashabının ve kıyamete kadar O’nun yolunda mücadele eden mü’minlerin üzerine olsun.
Ailenin göz aydınlığı, ümmetin geleceği olan çocukların eğitimi; İslâm’ın önem verdiği ve müntesiplerinin de ehemmiyet göstermelerini istediği öncelikli bir meseledir. Tevhîd neslinin yetişmesi ancak İslâmî eğitimle yetiştirilen çocuklarla mümkündür. Gayemiz ve temennimiz; muttakilere önder bir neslin yetişmesi hususunda annelere ve babalara yardımcı olacak bilgiler sunmaktır. Rabbimizden bu çalışmamızı ümmete faydalı kılmasını niyaz ederiz. Gayret bizden, tevfik Allâh’u Teâlâ’dandır.
Rahmân’ın en güzel emanetlerinden olan çocuklar, anne-baba için bu dünyanın ziyneti ve aynı zamanda bir imtihanıdır. Küfür, şirk, haram ve isyanın alenen işlendiği, nesli ifsat edecek her türlü günahın normalleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, İslâm üzere çocuk yetiştirmek bu imtihanın bir parçasıdır.
Sâdiku’l-Masdûk olan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Her doğan, (İslâm) fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” [Buhâri]
İslâm fıtratı üzere doğan çocukların bu sâfiyetini muhafaza ederek onlara din eğitimi verme, Allâh’u Teâlâ’yı tanıtma ve anlatma görevi; çocuğun ilk ve en önemli terbiyecisi, eğitmeni olan anneye ve babaya aittir. Rahmân’ın rızası doğrultusunda terbiye edilen çocuklar; hayırda yarışan, iyiliği emredip kötülükten sakındıran ve Mü’min kimliğini hiçbir eziklik hissetmeden sergileyen, İslâm toplumunun muvahhid fertlerini oluşturacaklardır. Bu örnek toplumu ihya edecek olan çocuklara, Allâh’ın varlığına ve birliğine dair inancın nasıl verilmesi gerektiğini incelemeye çalışacağız.
Çocuklarda Allâh İnancı
Âdemoğlu, Allâh’u Teâlâ’yı tanımak ve tevhîd ile birleyerek, O’ndan başka ilâh olmadığını ikrar etmek için yaratılmıştır. Allâh Azze ve Celle, kullarının fıtratlarını kendi zatına yönlendirecek bir kabiliyetle donatmıştır. Bu hususta yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Yüzünü hanîf olarak dine çevir. Allâh’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allâh’ın yaratmasında değişiklik yoktur. (Herkesi tevhîd fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Rum: 30/30]
Âyet-i kerimede açıkça beyan edildiği üzere; çocukların ruhlarında, içgüdüsel olarak Allâh’u Teâlâ’ya giden bir yol bulunmaktadır. Allâh lafzı, çocukların doğumlarından itibaren hayatlarının her cüzünde çokça işittikleri kelimelerdendir. Nitekim çocukların çevresini gözlemlemesi ve sorular sorması, hayatlarının merkezinde yer alan yüce Allâh’ı daha iyi tanıma arzusunun bir tezahürüdür.
Büyüklere sordukları sorular çocukların öğrenme meraklarını ve olumlu yaklaşımlarını göstermektedir. Anlatılanları dinlemeye ve kabul etmeye ruhen hazır olan çocukları, eleştirmek ve sindirmek yerine onlara doğru ve anlaşılır bilgiler vermek gerekmektedir. Bu bilgilendirme yapılırken, çocukların ruhunu ve onların ihtiyaçlarının nelerden ibaret olduğunu anlamak ve tekâmüllerinin üzerinde beklentilere girmemek, çocukların gelişim evrelerine ait özelliklerini bilmekle mümkün olmaktadır. Aksi takdirde bilgisizlikten doğan bazı eğitim hataları, çocuklarda Allâh’u Teâlâ inancının yanlış şekillenmesine neden olabilmektedir.
Kişiliklerinin oluşmaya başladığı bu dönemlerde, çocukların davranışlarının kısıtlanmasına sebep olacak eleştiriler, alay içeren sözler veya cezalar; çocukların meraklarının ve keşfedici yönlerinin körelmesine sebep olur. Bu yanlış tutum, çocukların fıtratında var olan Allâh inancını tanıma arzusuyla, O’na dair sorular sormalarının ve çevrelerinde din ile ilişkilendirilen davranışları taklit etmelerinin önüne geçer.
Çocuklarda İnanç Arayışı
Çocuklar, yüce Allâh’a inanmaya yönelik ilgi ve arayışlarını daha küçük yaşlardan itibaren dışarıya yansıtmaktadırlar. Çocukların, Allâh’u Teâlâ’yı tanımaya ve inanmaya duydukları istekleri, bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir. Çocukların; emniyet, güvenme, dayanma, korunma, sığınma, kabul görme, teslim olma ve sevilme gibi bir takım temel ihtiyaçları vardır. Allâh’u Teâlâ’ya îmân etmek, bu ihtiyaçların doyurulması noktasında önemli bir etkiye sahiptir. Nitekim çocuklar, Allâh’u Teâlâ’ya inanmak suretiyle Rabblerine yaklaşarak daha güçlü olduklarını hissetmektedirler.
Çocuklarda, güvenebilecekleri, tehlikeler karşısında sığınabilecekleri bir duygunun var olması; Allâh’u Teâlâ’ya güvenme, bağlanma ve O’nun yardımına sığınma inancının oluşmasında asıl teşkil eder. Çünkü çocuklar, Allâh’u Teâlâ’yı gerçek bir sığınak, dayanak ve güven kaynağı olarak telakki etmektedirler. Hülasa çocuklar, kendisi gibi fani olan annesinin ve babasının yetersiz olduğunu düşündükleri zamanlarda onlardan daha güçlü bir varlığa bağlanma ihtiyacı hissetmekte ve bu tabii seyir içerisinde Allâh’u Teâlâ’ya yönelmektedirler. Çocukluk dönemlerinde teveccüh etmeyerek, Allâh’u Teâlâ ile bağ kurmayı öğrenemezlerse, ilerde bunu sağlıklı bir biçimde elde etmeleri oldukça güç olacaktır. Bu nedenle çocukların düşüncelerinin somut düzeyde olduğu da dikkate alınarak, onları Allâh’u Teâlâ’ya yaklaştıracak çeşitli meşru vesileler aranmalıdır.
Çocuklar görerek, duyarak ve taklit ederek öğrenmektedirler. Bunun neticesinde kişilikleri oluşmaktadır. Dolayısıyla, din eğitimine en sağlıklı başlangıç; çocukların, dinin doğru biçimde yaşandığı bir ortamda, hayatını dinin gereklerine göre düzenleyen bir aile ya da çevre içinde bulunması/bulundurulması ile gerçekleşmektedir.
Çocuklardaki inanç duygusunun temeline bakıldığında, iki temel esas görülecektir. Bunlar; Allâh sevgisi ve Allâh korkusudur. İlk olarak “Allâh Sevgisi” konusunu ele alacağız.
Allâh Sevgisi
Çocuklara Allâh’u Teâlâ’yı anlatırken öncelikli ilke; Allâh’u Teâlâ sevgisinin esas olmasıdır. Bilinçsizce gerçekleştirilen Allâh korkusu telkinlerinin, çocukların ruhlarında birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir. Bu sebeple, küçük yaşlardan itibaren başlatılması gereken îmân esasları öğretiminde, Allâh’u Teâlâ sevgisi asıl olmalıdır. Duygusal gelişimi içinde çocuklar, sevgi ve korku duygularıyla iç içe yaşamaktadırlar. Lakin sevgi onlar için vazgeçilmez bir ruhî gıdadır. Hatta psikologlara göre çocukların sevgiye olan ihtiyaçları; havaya, suya ve besine olan ihtiyaçları gibidir. Bu itibarla çocuklara verilecek her türlü eğitimin sevgiye dayalı olması gerekmektedir.
Sevgi esâsı üzerine bina edilen îmân öğretimi, çocuklara pek çok yönden fayda sağlamaktadır. Allâh’u Teâlâ’ya duyulan sevgi ve sağlam inanç; çocukları ümitsizliğe, kaygıya, şüpheye ve her türlü korkuya karşı güçlü kılacaktır. Diğer taraftan bu îtikâd; Allâh’ın bütün güzel isimleri ve yüce sıfatları ile bağlantı kurabilmelerine imkân sağlayacak, motivasyonlarını yükseltecek, eşyayı ve hâdiseleri anlamlandırabilmelerinde onlara yardımcı olacaktır.
Çocuklara her zaman ve zeminde sevgiyle muamele edilmesi, İslâmî prensiplerden biridir. Kur’ân-ı Kerim’de, baba ile oğul arasında geçen konuşmaları içeren ayetlere bakıldığında, babanın oğula; “Yavrucuğum! Oğulcuğum!” şeklinde hitap ettiği görülmektedir. Aynı üslûp ile Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in çocuklara karşı; “Yavrucuğum!” şeklinde sevgi ve şefkat ifadesiyle hitap ettiği görülmektedir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i her hususta kendisine rehber edinmesi gereken Müslüman ebeveynin vazifesi; Kur’ân’ın ve Sünnet’in ruhuna uygun olarak, sevgi, merhamet ve müsamahaya dayalı bir öğretim metodu takip etmek ve bu yolda azimle sabretmektir.
Çocukların Allâh’ı Sevmesine Nasıl Yardımcı Olunur?
Sevgi, ancak bilgi ile beslenerek geliştirilirse kalıcı olur. Neticede sevgi, marifete tâbidir. Sevilecek olana ilişkin bilgi seviyesi yükseldikçe, bireyin ona karşı ilgisi ve sevgisi artar. Zamanla da bu sevgi, daha sağlam temellere dayanır ve kökleşir. Bu süreçte bireyin sevme yeteneği gelişir, aynı zamanda anlama ve kavrama düzeyi yükselir.
Anlam(landırm)a düzeyi yükselen birey; neleri, niçin, nasıl seveceğini daha sağlıklı biçimde belirleyebilme imkanına kavuşur. Allâh’u Teâlâ’ya duyulan sevgi de böyledir. Sevgi merkezli Allâh inancı, kulun Rabbini tanıdığı ve hakkında sahih bilgiye sahip olduğu oranda gerçekleşmektedir. Bu bilgi ve düşünce, kulun mahlukattan, el-Hâlik olan Allâh’u Teâlâ’ya doğru yol almasını sağlayacak nitelikte yani “fiilden faile” doğru olmalıdır.
Bir eser sahibi, en iyi eserleri ile tanınır. Örneğin; yazmak bir fiildir, yazar ise faildir… “Bir kitap kendi kendine yazılabilir mi? Bir yazarı olması gerekir…” şeklinde izah, yazma fiilinden yola çıkarak o kitabı yazana eriştiren doğru bir pedagojik anlatımdır. “Gökyüzündeki yıldızlar bir düzen ve ahenk içinde kendi kendine hareket edebilir mi? Bir yaratıcısı ve düzen koyanı olması gerekir. Bu sonsuz kudret sahibi el-Müheymin olan Allâh’u Teâlâ’nın yaratmasıdır.’’ veya ‘’Yağan kar tanelerinin, insanların parmak izlerinin ve yıldızları içine alan milyarlarca galaksilerin şekillerinin birbirinden farklı olması kendiliğinden olabilir mi? Bu ancak el-Bedî olan Allâh’u Teâlâ’nın yaratmasıyla gerçekleşir.’’ gibi bir anlatımlar emsal olabilir. Bu itibarla Allâhu Teâlâ’yı tanıtmanın en güzel yolu, O’nun güzel sıfatlarını ifade eden el-Esmâ’ul-Husna ile tanıtmaktır.
Küçük yaştaki çocuklar kâinatı hayretle izler; yağmurun yağmasını, salyangozun arkasında izler bırakarak yavaşça ilerlemesini, sonbaharda dökülen yaprakları, salıncakta sallanırken rüzgârın saçlarını hareketlendirmesini… Aslında bu anlar, çocukların tefekkür zamanlarıdır. Ebeveynlerin böylesi anlarda onları engellemek yerine, bunların Allâh’u Teâlâ’nın yarattığı bir nimet olduğunu anlatması, çocuklarda farkındalığa sebep olacaktır. Böyle yetişen çocuklar, Allâh’u Teâlâ ile sevgiye dayalı güçlü bir bağ kuracak, gördükleri her güzellikte Allâh’ı hatırlayacak ve hayatlarının her anını el-Esmâu’l-Husnâ ile bağdaştırarak tefekkür edeceklerdir.
El-Vedûd (seven ve sevilmeye en çok layık olan) olan Allâh’u Teâlâ’nın sevgisini, rahmetini ve kullarını gözetip koruduğunu sadece soyut birtakım sözlerle anlatmak yeterli değildir. Buna mukabil varlıklar üzerinde Allâh’ın sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini analitik biçimde gözler önüne sermek elbette daha etkili olmaktadır. Bizzat insanın kendi varlığı ve özellikleri de dahil edilerek, evrendeki her varlığın, çocuklar için Allâh’u Teâlâ’nın lütfettiği bir nimet olduğu; dolayısıyla bunları yaratmakla Allâh’u Teâlâ’nın insana olan sevgisi, merhameti ve himayesine dair bilinç kazandırılmalıdır.
Çocuklar, yaratılan nimetleri analitik bir yaklaşımla öğrenip, düşüncelerini derinleştirdikçe, onların yaratıcısını kalben hissederek, yaratılan nimetlerin ne kadar yararlı olduğunu ve kendilerine nasıl hizmet ettiklerini daha yakından fark etmektedirler. Bu açıdan şanı yüce Allâh tarafından ne kadar çok ikrama nail olduklarını ve sevildiklerini daha iyi kavramaktadırlar. Bu farkındalık çocukları mutlu ederek, Allâh’u Teâlâ’ya yaklaştıracak bir farkındalıktır. Bu vesileyle çocukların Rablerini sevmelerine, var olan sevgilerinin gelişmesine ve sevdiklerine inanıp bağlanmalarına yol açarak, mevcut îmânlarının pekişip artmasına katkı sağlayacaktır. Bu yaklaşımla tevhîd neslini yetiştirmek isteyen ebeveynler; dinî eğitimin mahiyetini, hangi kaidelere bağlı kalarak gerçekleştiğini bilmek, genelde din, özelde ise Allâh’u Teâlâ hakkında yeterli ve gerçek bilgiye sahip olmak zorundadırlar.
Allâh Korkusu
Çocuklara Allâh’u Teâlâ’yı tanıtırken yapılabilecek en büyük hata, sürekli olarak Allâh’u Teâlâ’yı korkulması gereken bir zat olarak tanıtmaktır. Zira mücerret kavramların, günahın, suç ve cezanın henüz ne demek olduğunu kavrayamayacak derecede küçük yaştaki çocukların psikolojilerinde önemli bir rol oynayan korku duygusunun, Allâh’u Teâlâ korkusu şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmesi oldukça yanlış bir tutumdur. Ebeveynlerin, çocuklarının yapmasını istemedikleri davranışlar karşısında “Allâh taş yapar. Cehennemde yakar. Gözünü kör eder.” gibi ifadelerle onları vazgeçirmeye çalışmaları, çocukların ruh sağlığı için zararlı olmaktadır.
Allâh’u Teâlâ’yı bir cezalandırıcı gibi tanıtmaları, çocukların zihninde olumsuz bir Allâh’u Teâlâ tasavvurunun oluşmasına yol açmaktadır. Çocukluk dönemi, çok çeşitli korkuların yaşandığı bir dönemdir. Bu korkulara, Allâh’u Teâlâ korkusunun ilavesi belki de çocuğun hiçbir zaman Allâh’u Teâlâ ile sevgi temelinde bir bağ kuramamasına sebep olacaktır.
Her bireyin korktuklarına karşı verdiği en doğal tepki, ondan kaçmak şeklinde ortaya çıkar. Kişi, korku duygusu içinde ilişkide olduğu varlıktan kendini korumaya çalışır. Bu korunma psikolojisi, ondan olabildiğince uzaklaşmasına yol açar. Bilhassa çocukluk döneminde Allâh’u Teâlâ’yı korku eksenli tanıtmaya kalkışmak, birey ile Allâh’u Teâlâ arasında bir tür soğukluk, aşılmaz bir psikolojik engel, giderek uzayan bir mesafe oluşturmaktadır.
Psikiyatristlere göre korku duygusu içerisindeki birey, kuşatılmış ruh haline girer. Kuşatılmışlık duygusu içindeki kişi, çevresindeki varlıkları, olup bitenleri doğru anlamlandıramaz, onları değerlendirme gücü zayıflar. Bu yüzden, Allâh’u Teâlâ korkusuyla kuşatılmışlık psikolojisi içine giren bireyin, Allâh’u Teâlâ’yı iyi tanıma imkânı/gücü azalır. Tanıyamamak ise; yakın olma isteğini, tanıma ve sevme arzusunu önler.
Öte yandan Allâh’u Teâlâ korkusu, yeri ve zamanı geldiğinde, ölçülü olarak anlatılmalıdır. Zira Allâh korkusu, çocukların kötülüklerden ve yanlışlardan uzak kalmasına yardımcı olmaktadır. Allâh’u Teâlâ’nın yapılan tüm iyilik ve güzellikleri gördüğü gibi, hiç kimsenin göremeyeceği günahları ve yanlış davranışları da göreceğini, ondan hiçbir şeyin gizlenemeyeceğini, bu nedenle hangi durumda olursa olsun kötülüğe meyletmemeleri gerektiği de anlatılmalıdır.
Çocuklara Allâh’ı Anlatan Kişinin Tavrı
Kişi, bir inançla huzur bulmuyorsa, o inanca karşı sempati değil bilakis antipati duyar. Sadece inancın içeriği değil, aynı zamanda o inancı anlatan kişinin bireysel tutumu; huzursuzluk veriyor, korku ve endişe yaşatıyorsa, bu etkenler inancın içselleşmesine mâni olur.
İslâmî eğitim veren kişinin, anlattığı ile yaşantısı tenakuz halindeyse, verilen bilgiler çocukların hayatında yer etmeyecek ve amele dönüşmeyecektir. Çocuklara anlatılan bilgi, korku ve endişe uyandırmamalıdır. Anlatan kişi de öfkeli veya kızgın olmamalı aksine mütebessim hâlde olmalıdır ki çocuklar ebeveynlerinin inancını kendi başlarına kaldıklarında da devam ettirebilecek gücü kendilerinde barındırsınlar. Anlatılanların etkili olması için; sevgi ve güven ortamının oluşturulması, çocuklara karşı hoşgörülü davranılması, kusurlarının gizlenip, hatalarının yüzlerine vurulmaması gerekmektedir.
Sonuç Olarak
Ele aldığımız konularda, sorumluluğun büyük ölçüde rol model konumundaki anneye ve babaya düştüğüne dair tespitler yapmaya ve bazı öneriler sunmaya çalıştık.
Tüm eksiklik, hata ve kusurlar bize aittir ve acizliğimizin bir neticesidir. Tüm noksanlıklardan münezzeh olan ise, sadece şanı yüce olan Allâh’u Teâlâ’dır. İyi ve güzel olanın O’ndan, eksik ve kusurlu olanın nefsimizden olduğunu bilerek, O’nun mağfiretine iltica ederiz.
Velhamdulillah, selâm ve duâ ile … Çocuk Eğitiminde Allâh İnancı Çocuk Eğitiminde Allâh İnancı Çocuk Eğitiminde Allâh İnancı Çocuk Eğitiminde Allâh İnancı Çocuk Eğitiminde Allâh İnancı
Ümmü Yahya